DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM



Bugün gücüm yettiği, elim klavyeye gittiği kadar çok eskilere gitmek bir şeyler yazıp, bir şeyler talep etmek istiyorum. Ne derece başarılı olurum, yazımı kimler okur, kimler dikkate alır bilmiyorum. İçimden geldi yazıyorum.
Hani siyasetin sayesiyle bir yerlere gelip, suya sabuna dokunmaktan korkan gününü gün eden, çapsız, uyuz, mızmız zatlar “senin üzerine vazife mi?” derler ya onların dediği gibi üzerime vazife olmayan konulara değinmek, suya sabuna dokunmak, sesimi duyurmak istiyorum.
Kırşehir buram, buram tarih kokan kültür şehri olup, geçmişte siyasetçilerin gazabına çok uğradığı gibi Moğollarında işgaline uğramış, yakılıp, yıkılıp yerle bir edilmiştir. Bunlar derin konudur.
Hani bazı okumadan alim yazmadan katip olanlar, kahve köşeleri ve duvar dibi üniversitesinden mezun olan çok bilmiş allema tayfaları var. Kırşehir delisi ve sarhoşu çok derler. Oysa bu çok bilmişler sadece Kırşehir’de değil Türkiye’nin diğer illerinde de delinin ve sarhoşun olduğunu bilmelidirler. İnsanın olduğu her yerde her türlü muhteremler çıkmaktadır. Ki Kırşehir Türkiye’nin en huzurlu şehirlerindendir.
Tarihine baktığımızda Kırşehir her şeyi bilen ve her şeyden anlayanların dediği gibi sarhoşların ve delilerin değil, aksine alimlerin, ilim ve bilim adalarının, İslam ulemalarının olduğu şehirdir. Ahilik teşkilatını, Osmanlı Devletini kuran şehirdir. Türk ve Müslüman olduğu için Moğollar tarafından yakılan yıkılan şehirdir. Siyasetçilerin bana oy vermedi diye ilçe yaptığı sonrasında gelen iktidarların yıllar sonra hasbel kader yapılan fabrikaları kapatma kararı aldırdığı, özelleştirdiği şehirdir.
Atalarımız yurt ve obalarını daima akarsu kenarına kurmuşlar. Çok eski tarihlerde Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin ortasında Kılıçözü Çayı’nın geçtiği Kırşehir’e gelerek yurt edindikleri kurdukları Türk İslâm Şehridir.
Tabi o zaman Kırşehir’e şehir anlamına gelen ŞAR denilirmiş. Çocukluğumuzda bazı büyüklerimiz ŞAR’A gidiyorum sözcüğünü bunun için kullanırlardı. Bu sözcük zamanla GIRŞAR’A dönüşmüştür. Kırşehir’de doğup, büyüyen lise eğitime kadar Kırşehir’de yaşayıp, üniversite ve iş nedeniyle Kırşehir dışına çıkanlar zamanla adı Kırşehir olan memleketlerine gelip giderlerken GIRŞAR’A gidiyoruz cümlesini kullanırlardı. Halende kullanalar mevcuttur.
İlk yıllarında etrafı surlarla çevrili ŞAR denilen ve zamanla adı Gülşehir olan Kırşehir içerisinde sayısız cami, mescit, hamam, medrese, tekke, hankah ve zafiyelerden oluşmuş bir şehirdi. Ortasından geçen Kılıçözü Çayı başta insanlar olmak üzere canlılara hayat vererek akmaktaydı. ŞAR’IN ( şehrin ) her tarafını kaplayan gül bahçeleri cennetten bir köşeyi andırmakta ayrıca gülle birlikte reyhan ve ıhlamur kokuları insanın başını döndürecek güzellikteydi.
ŞAR adındaki Kırşehir’e her köşe başında gürül, gürül akan iki veya üç lüleli çeşmeleri hayat vermekteydi. Şehrin ortasından geçerek kuzeyden, güneye kıvrılarak akan kılıç özü çayı şehrin can damarıydı. ( Bu gün kılıç özü çayının hali içler acısı olup, acilen temizlemesi ve koruma altına alınması gereklidir.) Güllerin, reyhanların, ıhlamurun dışında meyve ağaçları, üzüm bağları, sık dikilmiş çeşitli ağaçları ayrı bir güzellik vermekteydi Kırşehir’e. Görenler imrenerek bakarlardı Kırşehir’e. Kervansaray dağlarından esen rüzgârlar şehrin havasına ayrı bir güzellik katmaktaydı.
Şehrin güneyi verimli ve sulak buğday tarlalarıyla çevrili olup,her türlü nohut, mercimek, fasulye ekimi yapılırdı. Kırşehir bölgenin zenginlik kaynağıydı. Şehirde ticaret, zaanat ve üretim çok yüksekti. Ahiler şehrin ve Selçuklu Devletinin en önemli kuruluşuydular. Ahi Evran’da kılıç özü çayının hemen yanında bulunan dergahında yaşamakta, çevresinde bulunan şeyhler, dervişler ve Türkmenler arasında çok sevilen hatırlı bir insandı. Ahi Evran’ın geleceği şekillendirecek bilgi ve beceriye sahip olduğu zamanlardan belliydi.
Halkı Türk ve Müslüman olup, akıcı Türkçe konuşurlardı. Kırşehir adeta Türklüğün ve Türkçe’nin cazibe merkeziydi. Yüzlerce yıl bütün esnaflar Kırşehir’e bağlı olarak iş yaparlar Kırşehir dışında bulunan Ahi Şeyleri icazetleri Kırşehir’de bulunan Pirleri Ahi Evran’dan alırlardı.
Kırşehir’de Konya kapısı, Kayseri kapısı Engürü (Ankara) kapısı, Tokat kapısı gibi girip çıkılan dört kapı mevcuttu. Doğudan gelenler İnaç Köyündeki Ahi tekkesinde, Konya tarafından gelenler Kesikköprü Kervansarayında batıdan Ankara (Engürü) kapısından gelenler Karalar Ahi Zaviyesinde, kuzeyden gelenler ise Kızılköy’de bulunan Ahi zaviyesinde konaklamaktaydılar.
Şehrin batısında bahçesi Kılıçözü Çayına bitişik olan Ahi Evran’ın oturduğu, eğitim, verdiği, konukların yemek yediği misafir ağırladığı hankah bulunmaktaydı, gençlerin, kalfaların, çırakların bulunduğu odalar vardı. Bu odalarda meslek eğitimi, müzik eğitimi, şiir, tarih, yazma dersleri verilmekte olup, eğitim dili Türkçe'ydi.
Şeyh Süleyman Türkmani’nin tekkesi şehrin doğu tarafında, Şeyh Muhammed Hacı Bektaş’ın tekkesi Konya kapısında, Kayı Şeyhi’nin tekkesi şehri batısında kılıç özü çayına bitişikti. Ayrıca Kırşehir’de Şeyh Şemsettin, Şeyh Edebalı, Geyikli Baba, Abdal Musa ve Saru Saltuk’ gibi ahilerin zaviyeleri vardı.
Bunların dışında Ahi Evran’ın çok güvendiği Muhlis Paşa, Şeyh Kalender Baba, Hacip Ahi Kara Hamza, Yiğit Başı Ahi Hasan gibi ahiler ve dervişlerde vardır.
İşte bu ahiler ve dervişler Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra insanların güvenebileceği, özgürce yaşayabileceği dili Türkçe olan bir devletin kurulması için Kırşehir’de karar aldılar ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasını sağladılar. Bu sırada Kırşehir’de bulunan bazı Şeyhler’de bu suretçe etkili olabilmek için Ahi Evran’ın talimatlarıyla Kırşehir’den ayrılarak ülkemizin batısına gitmişler Osmanlı devletinin kurulmasını sağlamışlar ve sonra bu devletin gelişerek imparatorluk haline gelmesinde büyük gayret göstermişlerdir.
Öyle okumadan alim yazmadan katip olan birilerin dediği gibi Şeyhler Kırşehir’den bu şehirden bir şey olmaz diyerek gitmemişler aksine devlet kurmak için görevleri icabı gitmişlerdir.
İşte sadece Türkiye değil dünya tarihinde önemli rol oynayan imparatorluk kuran Kırşehir’de şu an yaşayanların büyük çoğunluğu maalesef Kırşehir’in tarihinden ve kültüründen habersizler. O nedenle bu satırlarda köşe yazısı dışına çıkarak bazı bilgileri yazıyoruz ki en azından yazımızı okuyanlarda bir iz kalsın.
Kırşehir’in çok eskilerinden, tarihinden bahsettik. Gelelim saadete.
Sadece Kırşehir değil tüm şehirler geçmişiyle gurur duyar ve geçmişe kendisiyle özdeşlemiş değerlerinin isimlerini mahalle, sokak ve caddelere verirler ama nedense bizim Kırşehir’de Ahi Evran, Aşıkpaşa, Cacabey dışında diğer değerlerimize pek önem vermiyoruz. O nedenle buradan ilgililere seslenerek Ahi Evran’ın yanında yer almış Osmanlı Devletinin kurulmasında önemli görevler üstlenmiş; Şeyh Şemsettin, Şeyh Edebalı, Geyikli Baba, Abdal Musa ve Saru Saltuk, Muhlis Paşa, Şeyh Kalender Baba, Hacip, Ahi Kara Hamza, Yiğit Başı Ahi Hasan, Şeyh Ömer, Baba İlyas gibi daha nice değerlerimizin isimlerinin Şehitlerimiz'de olduğu gibi cadde ve sokak isimlerine verilmeleri çok yerinde olacağı gibi Kırşehir’in tam bir tarih ve kültür olduğunun göstermesi açısından önemlidir.
Ayrıca Kayabaşı mahallesinin adının Kayı Şeyhi Mahallesi olarak değiştirilmesi doğru olanıdır.
Bu konuda gerekenin yapılması için Sayın Kırşehir Valimiz İbrahim Akın ve Sayın Belediye Başkanımız Selahattin Ekicioğlu’ndan atılımlar bekliyorum. Ayrıca Kültür Müdürü Halil Çalışır’dan yıllardır adı yanlış yazılan Kaman Sofular köyünde bulunan anıtın isminin Sofu Baba yerine iki şehit atını isminin ne zaman yazılacağını öğrenmek istiyorum. Yapılan bir yanlışlık öyle gidecek değil, düzeltilmesi çok kolay. Zira kutsal kitabımız Kuran’ da yanlışlıkların düzeltilmesi için gönderilmiştir.
Dediğim gibi bu gün üzerime vazife olmayan konulara değindim. Boşuna dememişler “can çıkmadan huy çıkmaz” diye.
Gelin hep birlikte tarihte iz bırakmış değerlerimize sahip çıkalım ve isimlerini cadde ve sokaklara verelim.