Dalkavukluğun pozitif bir anlamı yoktur, her zaman ve her yerde negatif anlam taşır. Dalkavukluğun özünde çıkar vardır. Dalkavuk gazeteciler, halkın doğru haber almasını, bilgi edinmesiniengeller.
Dalkavukluklar, çıkar sağlamak için gerçekleri saklayan şaklaban, yağcı, yalaka, yalama, piyazcı vb. sıfatlarla anılırlar.
Dalkavukluğu ilk Türkçe sözlüğün yazarı Şemseddin Sami Kamus-ı Türkî’sinde şöyle tanımlar:
“Para kazanmak için birini öven kendi ağırlık ve onurunu koruyamayandır.”
Dalkavuğun Batı kültüründeki karşılığı soytarıdır. Dalkavuk, Doğulu sultanları, soytarı ise Batılı kralları eğlendiren kimselerdir. Dalkavuk ile soytarı arasındaki fark aynı zamanda kültürler arasındaki farkı da yansıtır. Osmanlı'da yöneticilerin yanında daima dalkavuk bulunurdu.
Dalkavuk, uyarıcı bir görev yapmaz, sadece efendilerinin söylediklerini onaylar ve onları eğlendirirdi.
Soytarı ise, güldürmenin yanında eğlendirici, uyarıcı, eleştirici ve hamleci özellikleri olan kimsedir.
Soytarıyı dalkavuktan ayıranda bu uyarıcı eleştirici özelliğidir.
doğu kültüründe eleştiri geleneği olmadığı için yöneticiler uyarıyı, eleştiriyi pek sevmezler. Doğru kararları hep kendilerinin verdiğini sanırlar. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Harun Reşid'in dalkavukları; Eşebi, Ebul Hasan. Halife Mütevekkil'in dalkavuğu; EbulEnhas. Hatta dalkavuk sözcüğünün Gazneli Mahmut'un sarayında dalkavukluk yapan Telhek'ten geldiği de rivayet edilir. Osmanlı'da yöneticilerin yanında konaklarda da dalkavuk bulunurdu. Bunlardan belki de en ünlüsü Koca Ragıp Paşa'nın dalkavuğu Nedimi’dir. Nedense Doğulu toplumlarda bu gelenek hiç değişmiyor. Yöneticiler, kendini onaylayanları pek seviyor?
Doğu'da uyarıcı soytarılar değil, onaylayıcı dalkavuklar vardır. Soytarı kralın yanında oturur, prenslerin, düklerin, baronların, kontların yanında eleştirileriyle, yaptığı uyarılarla öfkeleri, nefretleri ortaya döker. Yergilerin alasını yapar, yöneticilerin eksiklerini, yanlışlarını şakayla karışık söyler. Klasik romanların önemli kahramanlarından biri de soytarılardır. Bilhassa Sheakespare’in eserlerinde soytarıların önemli yeri vardır.
Dalkavukluk konusunda Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bir belge dalkavukluğun özelliklerini şöyle sıralıyor:
“Dalkavuklar, kibar ve rical huzuruna girdiklerinde etek öperler, oturacakları yer tırabzan yanındaki küçük minderdir. Görevleri hane sahibi olan zatın mizaç ve doğasına uygun şekilde konuşmak, meclise neşe vermek, küfürden sakınmaktır. Hane sahibi ne söylerse fevkalade yardakçılıkla onaylamak ve asla aykırı söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır. Verilen paranın çokluğu ile meslektaşları arasında öğünmeyeceklerdir.”
Dalkavuklar, zengin konaklarının da vazgeçilmezleriydi. Bu durumu anlatan pek çok fıkra vardır. Dalkavuklar, efendisini onaylarken çoğu zaman farklı bir insan olduğunu da unuturdu. Örneğin:“Filozof bir dalkavukla konuşur. Filozof ne derse dalkavuk onu onaylar. Sonunda filozofun sabrı tükenir 'Be adam, hiç olmazsa bir kere itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım' der. Dalkavukluğun bağımsız kişiliğinin ortaya çıkmasına da mesleği engeldir. Soytarılar, hoşgörü ve eleştiri kültürünü besleyip geliştiren kaynaktır.
Soytarı, şişen egolarımızı iğneler, gözlerimizi açar, gerçekleri gösterir. Dalkavuk ise, egolarımız şişirir, doğruları görmemizi engeller, bunun sonunda insan büyüklük hezeyanına kapılır. Dalkavukları Kral İskender'e Tanrı olduğunu söylerler. İskender'de buna inanır. Bir savaşta yaralanır, yarasında kan akmaya başlar. Yarasından mis gibi insan kanı aktığını gören İskender, dalkavuklara şöyle bağırır:'Benim için Tanrı diyordunuz. Ne Tanrısı, Tanrı'larda kan akmaz. Bende insan kanı olduğuna göre ben Tanrı değil insanım' der.
Görüldüğü gibi, dalkavuklar dünyanın en ünlü kralını bile kandırmışlar. İnsanoğlu ilgi, iltifat, övgü karşısında zayıftır.
İşte bu zaafımızı en iyi kullananlar da dalkavuklardır. Dalkavuktan kurtulmanın yolu, onların faydalandığı nimetleri ortadan kaldırmaktır.