Cübbeli Çocuklar, Borçlu Aileler: Mezuniyetin Sosyal Bedeli

Her yıl mayıs-haziran ayları geldiğinde Türkiye’nin dört bir yanında benzer sahneler yaşanıyor: Düğün salonları kiralanıyor, fotoğrafçılar randevu bile veremeyecek kadar yoğun, çocuklar cübbelerle prova yapıyor, aileler ise en şık kıyafetlerini hazırlıyor.

Bütün bu telaşın nedeni ne mi? Bir anasınıfı mezuniyet töreni.

İşin ironik tarafı, bu gösterişli törenlerin ardında henüz okuma yazmayı bile tam öğrenmemiş minikler var.

Peki ama neden?

Olaya sosyolojik bir gözle bakıldığında, anasınıfı mezuniyet törenleri yalnızca masum kutlamalar değil; tüketim kültürü, sınıf ayrışması ve gösteri toplumunun çocuklar üzerinden yeniden üretildiği simgesel pratikler olarak karşımıza çıkıyor. Bu törenler, çocukların eğitim sürecinden çok, ailelerin sosyal statü sergisi ve ekonomik güç gösterisinin parçası haline geliyor.

Gösteriş Toplumu ve Tüketim Kültürü

Sosyolog Jean Baudrillard’ın “gösteri toplumu” kavramı, bu durumu anlamamızda önemli bir kavramsal araç sunar. Baudrillard’a göre modern toplumda tüketim artık ihtiyaç temelli değil; gösteri amaçlıdır. İnsanlar nesneleri yalnızca kullanmak için değil, bir statü, kimlik ve aidiyet göstergesi olarak tüketir. Mezuniyet törenleri de bir eğitim sürecinin kapanışından çok, sosyal medyada sergilenecek “anı”ların üretildiği birer sahneye dönüşüyor.

Kırşehir’de, özellikle son yıllarda bazı özel anaokulları ve mahalle arası kreşler bile düğün salonlarında mezuniyet törenleri düzenlemeye başladı. Velilerden “katılım ücreti” adı altında 500 ila 2000 TL arasında ücret talep ediliyor. Bu miktar bazı aileler için sıradan görünse de, asgari ücretle geçinmeye çalışan bir anne-baba için ciddi bir ekonomik yük anlamına geliyor.

Sınıf Ayrışması ve Eğitimde Eşitsizlik

Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramı, bu süreci anlamamıza yardımcı olur. Aileler bu tür törenlere yaptıkları harcamalarla çocuklarına kültürel ve sosyal bir statü kazandırmayı amaçlar. Ancak bu durum, düşük gelirli ailelerin dışlandığı bir vitrin yarışına dönüşür. Kırşehir’in merkeze uzak mahallelerinde yaşayan mevsimlik işçi ailelerinin çocukları çoğu zaman bu gösterilerin dışında kalır. Çünkü o “kep ve cübbe”nin bedeli, onların mutfak alışverişinden feragat etmeleri anlamına gelir.

Sonuçta çocuklar, daha okulun ilk yılında sosyo-ekonomik farklılıkların görünür hale geldiği bir toplumsal ortama adım atar. Eğitimde fırsat eşitliği daha baştan yara alır.

Yapısal-İşlevselci Perspektif: Ne İşe Yarıyor?

Yapısal-işlevselci kuramcı Talcott Parsons’a göre eğitim kurumları bireyleri topluma hazırlar ve sosyal sistemin devamlılığını sağlar. Ancak günümüzde mezuniyet törenleri, çocukları eğitime değil, tüketime ve sembolik rekabete hazırlıyor gibi görünmektedir. Robert Merton’un “gizli işlevler” kavramı açısından bakıldığında ise bu törenler yalnızca çocukların değil, ailelerin de birbirine karşı konumlandığı ve dolaylı biçimde sınıfsal ayrışmanın pekiştirildiği bir alana dönüşmektedir.

Ne Yapmalı?

Bu tür etkinliklerin tamamen kaldırılması gerçekçi ya da gerekli değildir; elbette çocuklar için bir geçiş ritüeli yaşanmalıdır. Ancak bu ritüelin içeriği gözden geçirilmeli ve tüketim odaklı anlayıştan uzaklaştırılmalıdır. Törenler; gösterişten çok katılımı, tüketimden çok birlikte üretimi önceleyen bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmalıdır.

Nitekim Kırşehir’de bazı okullar bu konuda örnek oluşturuyor. Örneğin bir devlet anaokulunda öğretmenler, sınıf ortamında mütevazı bir etkinlik düzenliyor; çocuklar kendi yaptıkları şapkaları takıyor, şiirler okunuyor, birlikte fotoğraf çekiliyor. Ne mekân kirası ne de aileleri zorlayan masraflar söz konusu.

Belki de alkışlanması gereken şey, o pahalı cübbeler değil; çocukların kendi elleriyle yaptığı karton şapkalar olmalı. Çünkü gerçek eğitim, sahne ışıkları altında değil; toplumsal eşitlik duygusuyla başlar. Eğitim, bir gösteri değil; adil bir geleceğe açılan kapı olmalıdır.