Birkaç gün sonra yıldönümünü idrâk edeceğimiz 11 Aralık 1964 tarihi Kırşehir basın tarihinin acı günlerinden biridir. Çünkü bu gün Kırşehir basınının ilk ve gerçek duayeni, ilk Kırşehir Tarihi'nin yazarı, alfabemize “ş” harfini kazandıran Cumhuriyet aydını, 1926 yılında tevcih edilmiş İstiklâl Madalyası sahibi Cevat Hakkı Tarım aramızdan ayrılmıştı.
Başyazarı olduğu “Kırşehir” gazetesinin dışında diğer yerel gazete ve dergilerde de yüzlerce değerli araştırma yazıları kaleme alan 71 yaşındaki Cevat Hakkı Bey 1964'ün sonuna yaklaşırken rahatsızlanmış ve yatağa düşmüştü. Hasta olduğunu öğrenir öğrenmez o günlerde görev yaptığı Konya'dan Kırşehir'e gelen şair ve yazar dostum Şükrü Afşin'le birlikte 6 Aralık Pazar günü kendisini mütevazı “fakirhane”sinde ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerimizi sunmuştuk. Şükrü Afşin ziyaret izlenimlerini sahibi olduğum “Yeni Kırşehir” gazetesinin 9 Aralık Çarşamba günlü sayısında “Cevat Hakkı Tarım'ı gördüm” başlığı ile şöyle anlatmıştı:
“Pazar günü Dursun Yastıman ile üstad Cevat Hakkı Tarım'ı Yenice Mahalle'deki evinde ziyaret ettik. Üstad ağır hasta idi. Bu çilekeş, kalbi Kırşehir sevgisiyle dolu büyük memleket çocuğunu çok hasta bulduk.
“Ellerini öptük. Bizi gözlerimizden öptü, bağrına bastı. Çok dermansız, zeki, kara gözleri çok ateşli ve canlı idi. Yüzü, bilhassa alnı çok parlak ve nurlu idi. Yine alnında uzun yılların şerefi parlıyordu.
“Hocayı çok eski zamanlardan beri tanırım. Kale'deki eski ortaokul binasının yerinde o zamanlar 'İdadî' diye bir okul vardı. Okulun birinci katında 'İptidaî' (ilkokul) okurdu. Okulun başöğretmeni o idi. O zamanki Tarım uzun boylu, levent, çok yakışıklı, iyi giyinir, giyindiğini de yakıştırır, Kırşehir'in yegâne münevveri, söz sahibi bir genci idi. Zaman zaman talebelerinin önüne düşüp o zamanlarda okullarda çok söylenen
Arş ileri, arş ileri ey maarif ordusu
Askerine, evlâdına yoktur ölüm korkusu
Sensin bizim hayatımız mematımız doğrusu
Arş ileri, arş ileri ey maarif ordusu
Marşı ile kalpleri titretirdi.
11 ARALIK 1964 CUMA SABAHI HAYATA VEDA ETTİ
“Natıkası kuvvetli olan üstad aynı zamanda da çok velûd bir hatiptir. Özlü, veciz konuşur, çok güzel yazar.
“O zamanın öğretmenlerinden Hacıoğlu İbrahim, Haydar (Göçen), Sait Hoca (Erbaş), Nesibe Hanım (Gönendik), Edhem, Tayyip, Reşat Genç, Kemal Tekin beyler ideal arkadaşlarındandı.
“1925 senesinde Kırşehir Vilâyet Matbaası kurulduğu zaman matbaanın müdürlüğü ve 'Kırşehir' vilâyet gazetesinin başmuharrirliğine getirildi. Senelerce bu vazifede kaldı. 'Kırşehir' gazetesini yıllarca idare etti. O gazete 'Servet-i Fünun', 'İçtihat', 'Edebiyat-ı Cedide' gibi Kırşehir'in eli kalem tutan evlâdlarının mektebi idi.
“Görünüşte ciddî, sert olan hocamız bonkör, mütevazı, merhametli, her türlü şahsî menfaatten uzak, nev'i şahsına münhasır değerli bir insandır. 'Kırşehir Tarihi Üzerine Araştırmalar', 'Kırşehir Tarih ve Coğrafya Lügatı', 'Tarihte Kırşehri-Gülşehri - Babaîler, Ahîler, Bektaşîler','Kırşehir Tarihinde Mevlâna ve Mevlevîler', 'Kırşehir Ansiklopedisi' isimli eserleri çok kıymetli çalışmalarının mahsulüdür.
“Hocama Tanrı'dan uzun, hayırlı ömür ile kıymetli çalışmalarında başarılar dilerim.”
Şükrü Afşin'i son cümlesindeki iyi dilekler ne yazık ki temenniden öteye gitmedi ve Cevat Hakkı Bey uzun zamandır çektiği hastalıktan kurtulamayarak 11 Aralık 1964 Cuma sabahı saat 6.00'da Devlet Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu.
Cevat Hakkı Tarım'ın ölüm haberini aynı gün 'Yeni Kırşehir'de verdik. Gazetemiz sabah erken saatlerde basıldığından ölüm haberini iki saat sonra okurlarımıza duyurmuştuk. Haberin üstüne koyduğumuz Cevat Hakkı Bey'in gençlik resminin altına da daha önce hakkında yazılan bir yazıdaki “Tükenmeyen Adam” yakıştırmasından esinlenerek şunları yazmıştık:
“Kırşehir'in 'Tükenmeyen Adam'ı, fikir ve düşünce âleminin değerli siması üstad Cevat Hakkı Tarım nihayet tükendi. İlk gençlik yıllarından itibaren kendisini kalemiyle memleketine vakfeden bu değerli insan öldüğü güne kadar yazmaya devam etmiş ve nihayet her fâni gibi aramızdan ebediyen ayrılmıştır.”
ÖĞRETMENLER ADINA RASİM KÖREMEZLİ KONUŞTU
Cevat Hakkı Tarım öldüğü gün Kapıcı Camii'nde kılınan öğle namazından sonra İmaret Mezarlığı'nda toprağa verilmişti. Kapıcı Camii'nden itibaren öğrencilerin omuzları üzerinde taşınan tabutunun toprağa verilişi sırasında kalabalık bir halk topluluğu hazır bulunmuş, Öğretmenler Derneği adına Rasim Köremezli şu konuşmayı yapmıştı:
“Şimdi toprağa verdiğimiz değerli hocamız Cevat Hakkı Bey Kırşehir'in mümtaz bir evlâdı idi. Onun hayatı başından sonuna kadar bu güzel şehre hizmet etmekle geçti. Gençlik yıllarında öğretmenlik yaparak cehaletle mücadele etti. Vatanın tehlikeye düştüğü senelerde cephelerde kahramanca çarpıştı. Uzun müddet 'Kırşehir' gazetesini çıkardı ve Türk inkılâplarını, Türk demokrasisini halka benimsetmek, aşılamak için gece-gündüz demeden çalıştı. Belediye Reisi olarak bu şehrin inkişafına büyük hizmetleri dokundu. Kırşehir'in ilk tarihini ve coğrafyasını yazdı. Kırşehir'i tarihe Gülşehri olarak maletti. Bu çalışmaları ile bize Kırşehir'le ilgili birçok eser kazandırdı. Kısacası Cevat Hakkı Bey Kırşehir'i tanıtmaya çalışan yegâne sima oldu. Memleket onu kaybetmekle çok müteessirdir. Biz öğretmenler olarak da aramızdan ayrılan hocamızın acısıyla müteessiriz. Memlekete, millete kalemi ile, fikirleri ile, idareciliği ile hizmet eden aziz hocamız! Bıraktığınız eserler sizi daima hayırla yâd edecektir. Ruhun şâd olsun.”
SON DAKİKAYA KADAR HÂFIZASINI KAYBETMEDİ
Basın suçundan dolayı 1964'ün 22 Haziran'ından 5 Kasım'ına kadar 4,5 ay hapis yattığım için sıkça görüşemediğim, ancak hasta yatağında ziyaret ettiğimiz Cevat Hakkı Bey için vefatından üç gün sonra Şükrü Afşin “Bir Güneş Söndü” başlıklı yazısında da acımızı şöyle dile getirmişti:
Dursun Yastıman ile Yenice Mahalle'deki evinde ziyaret ettiğimizde çok hasta, çok zayıf ve mecalsizdi. Zeki kara gözlerinde sönmeyen bir ışık parlıyordu. Hâfızasını hiç kaybetmemişti. Nasiyesi parlak ve nurluydu. Ölümün bütün güzellikleri üzerindeydi. Bu kendisine Yüce Tanrı'nın bir mükâfatıydı. Hattâ Dursun'a 'Üstad yolcu, fakat nurlu ve şerefli bir yolcu' dedim. Dursun üzülerek 'Evet, doğru' dedi.
“Muhterem eşi, vefakâr kızı yanından hiç ayrılmıyorlardı. Günlerce başucunda uykusuz kalmışlardı. Eşi Ülfet hanımın bir ara bize 'Hocanızı kurtarın' diye çırpınmasını, kızı Handan'ın 'Afşin Bey, babamın işi Allah'a kaldı' demesi ömrümün sonuna kadar unutmayacağım en acı bir hâtıra olarak kalbimde yaşayacaktır.
“Merhum hocamdı. Çok iyiliklerini gördüm. 'Kırşehir' gazetesinde senelerce beraber çalıştık. İdeal arkadaşımdı. Hoşsohbet, mütevazı, herkesin iyiliğini düşünür, âlicenap, açık kalpli, münevver bir Kırşehir çocuğuydu.
“Üstadın en büyük eseri Kırşehir'e ait eserleridir. Kırşehir'de doğdu, Kırşehir için yaşadı, hayatı boyunca hizmet ettiği Kırşehir'de gözlerini yumdu. Şimdi bu büyük insanın maddî varlığı İmaret'te gömülü, fakat manevî varlığı kalplerimizdedir.
“Yattığın yer nur olsun Kırşehir'in büyük evlâdı!”
Ömrü vefa etseydi Kırşehir'in yayın hayatına değerli katkılarda bulunacağına inandığım sevgili dostum Şükrü Afşin'i de 22 Şubat 1970'te 58 yaşında kaybetmiştik. Bu vesileyle kendisini rahmetle anıyorum. Yeri geldikçe Afşin'in arşivimizdeki şiir ve anılarını da hemşehrilerimize aktarmak istiyorum.
ÇUKUROVA'DAN
CELÂL TEKİNER
Ş
Atatürk'e teklif, tesir ve telkinde bulunmak suretiyle 'ş' harfini alfabemize kazandıran er kişi rahmetli Cevat Hakkı ağabeyimizdir.
Meselâ bir gazete okuyup 'ş', 'ş' ve 'ş'ler görecek, onu hatırlıyacağım.
Meselâ bir kitap okuyup 'ş', 'ş' ve 'ş'ler görecek, onu hatırlıyacağım.
Meselâ bir mektup okuyup 'ş', 'ş' ve 'ş'ler görecek, onu hatırlıyacağım.
Bu hep böyle gidecek ve... aklıma hep o gelecek!..
Sen nasıl unutulursun ey asîl müellif?!
Sen nasıl unutulursun ey aziz müverrih?!
Sen nasıl unutulursun ey afif muharrir?!
Sen nasıl unutulursun ey atîk muallim?!
... Yo yooo, hiç tevazu gösterme!
Ve iste ki benden, sana bir beyit daha halkedeyim:
Bir harf kazanmış alfabemiz senden ey Cevat,
Millî bu hizmetinle de nur, nur ve nurda yat!
(Yeni Kırşehir, 6 Mart 1965)