Bir taraftan “Cennet anaların ayakları altındadır” diyoruz, diğer taraftan çoğu ana olan kadınların cinayete kurban verilmesini umursamıyoruz. Bu, toplumda çelişkili bir durumu yansıtan bir gerçeği işaret ediyor.
Cennet anaların ayakları altındadır gibi bir söz, annelere saygı ve değer verilmesi gerektiğini vurgulayan bir ifadedir. Ancak gerçeklikte, maalesef çoğu ana olan kadınların cinayete kurban gitmesi, kadına yönelik şiddet olaylarına karşı yeterli önlemlerin alınmadığını, tepki gösterilmediğini veya umursanmadığını akla getiriyor. Bu çelişki, toplumda cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık gibi derin sorunlara işaret etmektedir.
Kadınların can güvenliğinin sağlanması ve şiddetten korunması, insan hakları ve adaletin temel bir gereğidir. Toplum olarak, kadına tür şiddet olaylarına karşı sessiz kalmamalı, farkındalık oluşturmalı ve sorunun kaynakları ele alınarak çözümler üretilmelidir.
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için, güçlü yasal düzenlemelerin yanı sıra, eğitim, farkındalık artırma, destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve ataerkil yapıları sorgulama gibi çoklu bir yaklaşım gerekmektedir. Bu, toplumun her kesiminin sorumluluğu altına giren bir konudur ve sadece kadınları değil, tüm insanları ilgilendiren bir insan hakları meselesidir.
Bir taraftan annelere saygıyı vurgularken, diğer taraftan kadınların şiddete maruz kalmasını umursamamak veya gereken önlemleri almamak, tutarlı bir tutum oluşturmaz. Bu nedenle, sadece hukuktan medet ummak yerine, kadına yönelik şiddetin sona ermesi için kolektif bir çaba göstermeliyiz. Toplumun her bireyi, cinsiyet eşitliği, insan hakları ve adalet için mücadele etmeli ve kadınların güvenli bir şekilde yaşayabilecekleri bir dünya inşa edilmelidir. Bu, hepimize önemli bir sorumluluk yüklemektedir.
Bu kolektif çaba için ne yapmalıyız? Kadına yönelik şiddetin sona ermesi için toplumsal bir çaba gereklidir ve bu çaba çeşitli önlemleri içermelidir. Kadına yönelik şiddetle mücadele için yapabileceğimiz bazı girişimler şunlardır:
FARKINDALIK OLUŞTURMA:
Toplumda kadına yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulayan farkındalık kampanyaları, etkinlikler ve eğitim programları düzenleyerek, buna yönelik bir bilinç yaratılmalıdır. Kadın hakları, cinsiyet eşitliği ve şiddetin etkileri hakkında bilgilendirici çalışmalar yapılmalıdır.
YASAL DÜZENLEMELERİN GÜÇLENDİRİLMESİ:
Kadına yönelik şiddeti caydırıcı hale getirecek ve suçluları adil bir şekilde cezalandıracak yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve eksik yönlerinin giderilmesi veya güçlendirilmesi önemlidir. Ceza yasalarının etkili bir şekilde uygulanması da sağlanmalı ve mağdurlara adaletin sağlanacağına dair güvence verilmelidir.
DESTEK MEKANİZMALARININ GÜÇLENDİRİLMESİ:
Kadınların şiddet durumunda güvenli bir şekilde başvurabilecekleri ve destek alabilecekleri mekanizmaların güçlendirilmesi önemlidir. Bu, sığınma evleri, kriz merkezleri, danışma hatları gibi kaynakların artırılmasını ve erişilebilir hale getirilmesini içerir.
EĞİTİM VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM:
Cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet konularında erken yaşlardan itibaren eğitim verilmelidir. Toplumun tüm kesimlerine, cinsiyet stereotiplerini sorgulamak, cinsiyet eşitliğini teşvik etmek ve kadınların güçlenmesini desteklemek için eğitim programları sunulmalıdır.
ERKEK KATILIMINI TEŞVİK ETME:
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve sona erdirilmesi için erkeklerin de bu sürece aktif bir şekilde dâhil olması önemlidir. Erkekler arasında cinsiyet eşitliği, toksik maskülenlik ve şiddetin kabul edilemezliği konularında farkındalık yaratılmalı ve erkeklerin şiddeti engellemek için sorumluluk almaları teşvik edilmelidir.
MEDYANIN ROLÜ:
Medya, cinsiyet rollerini şekillendirme ve yayma gücüne sahiptir. Medya kuruluşları, kadına yönelik şiddeti teşvik etmekten kaçınmalı ve toplumda pozitif cinsiyet rollerini yansıtan içerikler sunmalıdır.
Böyle buyuruyor Gerontoloji. Bizden söylemesi…