Anahtar Parti Kırşehir İl Başkanı Cemal Kaya, gayrimenkul sertifikası modelini sert sözlerle eleştirdi: “Dar gelirlinin hayali, sermaye çevrelerine finansman sağlama aracına dönüştü.”
“Barınma Hakkı, Finansal Ürünlere Kurban Edilemez”
Anahtar Parti Kırşehir İl Başkanı Cemal Kaya, İstanbul Başakşehir’deki Damla Kent projesi kapsamında ihraç edilen gayrimenkul sertifikası modeline yönelik çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Kaya, kamuoyuna “vatandaş için yeni bir umut” olarak sunulan bu modelin, düşük ve orta gelirli vatandaşlar için erişilebilir olmaktan çok uzak olduğunu söyledi.
Türkiye’de artan konut fiyatları, yükselen kiralar ve deprem sonrası yeniden inşa ihtiyacının halkın barınma hakkını tehdit eder boyuta ulaştığını vurgulayan Kaya, “Bu model, vatandaşın ev sahibi olma umudunu değil, yalnızca yüksek gelir grubunun yatırım fırsatlarını büyütmeyi hedefliyor” dedi.
“Sertifika Sistemi, Küçük Tasarrufla Konut Sahipliğini İmkânsız Kılıyor”
Kaya, sistemin işleyişine dair dikkat çeken verileri de kamuoyuyla paylaştı. Damla Kent projesinde sertifikayla en düşük daireye sahip olabilmek için üç yıl boyunca her ay yaklaşık 133 bin TL’lik yatırım yapılması gerektiğini belirten Kaya, “Bu tablo, dar gelirli vatandaş için açıkça bir dışlama mekanizmasıdır” dedi.
Türkiye genelinde kiracı oranlarının büyükşehirlerde %35’in üzerine çıktığını hatırlatan Kaya, İstanbul’da ortalama konut fiyatlarının 6,5 ila 7,5 milyon TL, Ankara’da 3-3,5 milyon TL, İzmir’de ise 3,5-4,5 milyon TL seviyelerinde olduğunu söyledi. “Konut Fiyat Endeksi 2010’a göre 12,9 kat arttı. Bu artışın yükü dar gelirlinin sırtına yüklenemez” diye konuştu.
“Piyasada Fiyat Belirlenmiyor, Güven Erozyonu Derinleşiyor”
Cemal Kaya, yatırımcı açısından da ciddi riskler barındıran bir modelle karşı karşıya olunduğuna dikkat çekti. Damla Kent sertifikalarının talep toplama aşamasında 21,4 milyar TL toplandığını ancak Borsa İstanbul'da işlem görmeye başlamasıyla birlikte sertifika fiyatlarının 7,59 TL’den 6,88 TL’ye düştüğünü söyledi.
“Sertifikaların büyük bölümünün kamu bankalarının elinde toplanması, serbest piyasa koşullarını ortadan kaldırıyor. Bu durum hem fiyatların sağlıklı oluşmasını engelliyor hem de yatırımcı için büyük bir belirsizlik doğuruyor” diyen Kaya, vatandaşın hem likidite riski hem de değer kaybı riskiyle karşı karşıya bırakıldığını vurguladı.
“Modelin Temelinde Yapısal Adaletsizlik Var”
Kaya, mevcut sistemin yapısal sorunlarını şöyle sıraladı:
-
Serbest piyasa koşullarının işlememesi: Kamu bankalarının yoğun alımı fiyat mekanizmasını bozuyor.
-
Dar gelirlinin dışlanması: Sistemde küçük yatırımcının konut sahibi olma şansı neredeyse yok.
-
TOKİ’nin %80 alım garantisi: Bu garanti kamu adına veriliyor ancak piyasayı tek yönlü etkiliyor.
-
Fiyat ve getiri belirsizliği: Vatandaş tasarrufunu bağlarken ciddi mağduriyet riskiyle karşı karşıya.
-
Algı yönetimi ile yönlendirme: Alternatif yatırımlardan habersiz bırakılan vatandaş manipüle ediliyor.
“Çözüm Var, Siyasi İrade Gerekli”
Cemal Kaya, mevcut modelin yerine dar gelirlinin lehine çalışan, daha adil ve şeffaf bir sistemin mümkün olduğunu belirtti. Anahtar Parti olarak çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:
-
Sertifika paylarının küçültülmesi: Böylece daha geniş bir kesimin erişimi sağlanabilir.
-
“Hedef Daire Sepeti” modeli: Vatandaş doğrudan bir konuta yönelerek birikimini netleştirebilir.
-
Tamamlama kredisi desteği: Kamu bankalarının düşük faizli, hedefli kredilerle destek vermesi.
-
Çoklu piyasa yapıcılık: Fiyatların daha şeffaf ve rekabetçi oluşması sağlanmalı.
-
Vergi avantajları: İlk konut ediniminde stopaj muafiyeti ve enflasyona endeksli vergilendirme getirilmeli.
“Rant İçin Değil, Halk İçin Politikalar Üretmeliyiz”
Cemal Kaya, açıklamasını şu sözlerle noktaladı:
“Bizim önceliğimiz, bu ülkede yaşayan her vatandaşın insanca barınabileceği bir eve sahip olmasıdır. Gayrimenkul sertifikası modeli, halkın tasarruflarını sermaye gruplarına erken finansman sağlamak için bir araca dönüştürmüştür. Bu modelin arkasındaki niyeti sorguluyoruz. Daha adil, daha erişilebilir ve halkın lehine olan çözümler mümkündür. Yeter ki siyasi irade, vatandaşın yanında durmayı tercih etsin.”




