Okuyorum, okuyorum, okuyorum... Ne bir anlam çıkarabiliyorum ne de bir anlam yükleyebiliyorum. Yazmak için yazdığınızı varsaysak da bence bir kaç cümleyi hak ettiniz. Aslında okuduklarınız hoşunuza gitmeyecek. Çünkü eleştiri değil bu yapılan! Tenkit örneği deseniz sınıfta kalır cümleleriniz. Eee bakıyorum şöyle bir köşe yazılarımız ve köşe yazarlarımız hakkında caka satanlara ne tenkitçi ne de benim nezdimde “Ayının kırk türküsü var kırkı da ahlat üstüne!” sözüne timsal olmuş kişiler... Sizler bir türkü tutturmuşsunuz gidiyorsunuz. Peki, sizler kimsiniz? Ve Kırşehir’e nasıl bir katkınız oldu? Bu şehir için neler yaptınız? Anladığım kadarı ile yetinmeyen yenilersiniz… Laf konuştu bal kabağı koy tabağa ye sabaha…
Eleştiri nedir? Eleştiri kime yapılır? Bu saatten sonra ben size bunları anlatacaksam bu da benim size bir iyiliğim olsun. Her yazdığımız köşe yazısını takip edip, yapılan her haberi, her röportajı okuyup izleyip didik didik ediyorsunuz ya söz uçar yazı kalır misali bu yazıyı da açıp açıp okursunuz! Eleştiri yapılır. Sanata, topluma, esere, okura… Ama yapılan eleştirinin neden yapıldığı önemli. O donanıma sahip olmak lazım. Eleştiride sadece övmek ya da yermek yeterli değildir. Yazılan, yapılan eserin özü, anlatmak istediği nokta anlatır. Yıllardır süre gelen tatlı atışmalar da vardır. Toplum, kişi ya da olayların kusurları, kötü ve gülünç yönleri ele alınabilir. Hepsinin edebi olarak da yeri vardır kültürümüzde. Mesela Divan edebiyatı şiirindeki karşılığı “hiciv“dir. Halk şiirinde ise “taşlama” adı verilir. Bazı şeyler doğru yapılırsa bunlarda başımız gözümüz üstüne…
Ve gelelim ne yazacağım konusunda söylenenlere… Mevzu sadece yaşadığımız şehir olsa hem haber ekibimizin hem de diğer köşe yazarlarımızın neler yazdıkları ortada. Bunları görmemek için kör olmak lazım. Ancak burada yaşayan herkes hep bir ağızdan aynı şeyleri yazıp aynı şeyleri okumak zorunda değil. İstediğimi belirli çerçevede istediğim şekilde yazarım. Umduğunuzu bulamadıysanız bakış açınızı değiştirin. Benim her “eleştiri” altında yapılan “klavye delikanlılarına” her istediklerini verme zorunluluğum yok. Yerimiz yurdumuz belli.
Ben düşüncelerimle varım. Her zaman başta bu toplumun bir ferdi olarak kendimi yetiştirip var olmayı, kendimin en iyi versiyonunu var etmek için yaşıyorum. Topluma en güzel hizmettir bu. Size de tavsiyem yeni kalemleri görünce kendi türkünüzle var olamayışınızın acısını bizlere bulaştırmayın. Çünkü ben her şeyi düşünecek, taratacak, araştıracak ve fikirlerimi hür irademle açık açık yazacağım. Sizin korkak olduğunuz, sesinizin yetemediği türküleri söyleyeceğim… Siz ki kafanızı kaldırıp biraz göğe baktıysanız veya hasbelkader V For Vendetta filmini duyduysanız şu repliği belki hatırlarsınız.
“Bu maskenin altındaki et ve kemiklerden oluşan yüz, benim
benliğime ait değil. Bu maskenin altında etten fazlası var. Bu
maskenin altında bir fikir var, ve fikirler kurşun geçirmezler”.