Ekoloji Çalışma Grubu, Defaş Madencilik’in Merkez ve Boztepe ilçeleri sınırlarında planladığı altın madeni için hazırlanan Nihai ÇED Raporu’nu “planlı yıkım projesi” olarak nitelendirdi. Açıklamada, tarım ve hayvancılığın tehdit altında olduğu, su kaynaklarının kuruma riski taşıdığı ve Seyfe Gölü ekosisteminin geri dönülmez biçimde zarar görebileceği vurgulandı. “Kırşehir İliç olmayacak” denilerek, ruhsatların iptali talep edildi.
Kırşehir ili Merkez ve Boztepe ilçeleri sınırları içerisinde Çimeli, Körpınar, Kırkpınar ve Çuğun köylerini doğrudan etkileyen, Defaş Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yapılması planlanan altın madeni projesine ilişkin Nihai ÇED Raporu 1 Ocak 2026 tarihine kadar askıya çıkarıldı. Ekoloji Çalışma Grubu adına açıklama gerçekleştiren Şakir Şenol, “Altın madenciliği, ülkemizin başındaki en önemli belalardan biri haline gelmiştir. Ülkenin dört bir yanında benzer projelerle karşı karşıya kalınması, bunun münferit bir sorun değil, doğayı ve yaşamı hiçe sayan bütünlüklü bir tercih olduğunu açıkça göstermektedir.” ifadelerini kullandı.
İliç’te Ne Olduysa, Kırşehir’de de O Olabilir
Şenol, Şubat 2024’te Erzincan İliç’te yaşanan felaketi hatırlatarak, “İliç’te ne olduysa Kırşehir’de de olabilir” dedi. Açıklamada, madenin günlük su tüketiminin bir ilçenin ihtiyacına eşdeğer olduğu, Kapulukaya Barajı’ndan çekilecek su hattının Kırşehir, Kırıkkale ve Çorum gibi illeri olumsuz etkileyeceği vurgulandı.
10 milyon metreküp toprak saniyeler içinde akmış, 9 emekçi yaşamını yitirmiş, toprak, su ve doğa geri dönülmez biçimde tahrip edilmiştir. Peki, kamuoyunun gözleri önünde, ben geliyorum diyen ve kaçınılmaz olarak gerçekleşen facia ardından şirket ve bakanlık sorumluluk aldı mı? Hayır.
Bugün Kırşehir altın madeni için önümüze konulan ÇED raporları da tıpkı İliç’te olduğu gibi kağıt üzerinde “ideal”, sahada ise felakete açık bir kurgu sunmaktadır. Olası kazalar “olasılık dışı” sayılmakta, riskler küçültülmekte, sorumluluk ise şimdiden görünmez kılınmaktadır.
Bilimsel Raporlar Uyarıyor
Bilimsel raporlara göre maden sahasının %60’ından fazlası sulu tarım alanı üzerinde bulunuyor. Meralar, besi çiftlikleri ve yerleşimlerle iç içe olan proje, olası bir kirlilikte Kılıçözü Çayı ve Kızılırmak üzerinden Ankara dahil birçok kentin içme suyu kaynaklarını tehdit ediyor. Ayrıca Seyfe Gölü alt havzası ile hidrolik bağlantı içinde olması nedeniyle gölün kirlenmesi kaçınılmaz görülüyor.
Ekoloji Çalışma Grubu, Kırşehir’in yalnızca toprak değil kültür olduğunu vurgulayarak, Neşet Ertaş’ın memleketinin talana teslim edilemeyeceğini ifade etti. “Altın madenciliği kamuya hiçbir yarar sağlamıyor, kazancı şirketlere, yıkımı halka bırakıyor” denilen açıklamada, Danıştay’ın geçmişte altın madenciliğinin kamu yararı taşımadığına hükmettiği hatırlatıldı.
Kırşehir Sadece Toprak Değil, Kültürdür
Şakir Şenol, “Kırşehir, yalnızca bir maden sahası değildir. Burası Neşet Ertaş’ın memleketidir. Bozkırın sesi, toprağın dili, suyun hafızası bu coğrafyada yoğrulmuştur. Neşet Ertaş’ın türkülerindeki hüzün, direnç ve insanlık, bu topraklardan, bu bozkırdan, Seyfe Gölü havzasının ekolojik ve kültürel sürekliliğinden beslenmiştir.
Seyfe Gölü yalnızca bir sulak alan değil bozkır ekosisteminin kalbidir, yüz binlerce kuşun yaşam alanıdır, Kırşehir’in iklimini, suyunu, toprağını var eden bir doğal dengedir.
Bu gölü kurutan, havzasını zehirleyen her müdahale yalnızca doğaya değil, bu toprakların kültürel belleğine de saldırıdır. Neşet Ertaş’ı anmak, sadece adını yaşatmak değil, onu var eden coğrafyayı, suyu, toprağı savunmaktır.” ifadelerini kullandı.





