Bu devletin Kırşehir’e büyük bir özür borcu var. Dünyanın en garabet cezalandırma yöntemi uygulanmıştır bu kente. 1954 seçimleri sonucu iktidardaki Demokrat parti Kırşehir’den milletvekili çıkarmayınca il statüsünden ilçeye dönüştürülür. İlçelikten il statüsüne yükseltilen Nevşehir’e bağlı bir ilçeye indirgenir.
“Yeter söz milletindir” şiarı anlamsız içi boş söyleme dönüşür. Asırların kentinin üstüne tam bir kâbus çöker.O günden sonra devlet bu kara lekeyi üzerinden atmak ve Kırşehir halkından özür dilemek için hiçbir şey yapmadı.Özür alacağımız sunuluncaya kadar bu kara lekeyi hep hatırlayacak ve hatırlatacağız.
Her kentin bir hukuku, o hukuktan sonra da oluşan bir onuru vardır. Bizim hukukumuz ve onurumuz acımasızca çiğnendi. Hiçbir iktidarda bu onuru iade etme gereği duymadı. Kentin seçilen milletvekilleri de bu yönde bir arayış ve çaba içerisinde olmadılar.Yaralı kent, bu yarasıyla yaşamaya alıştırıldı ve kabullenmesi sağlandı.
“Ne olmuş yani bir ayıp işlendi yıllar önce, bunu kaşımanın ne gereği vardır” diyen sesinizi duyar gibiyim. Onur; böyle yavaş yavaş, alıştıra alıştıra kaybedilir.Önce kişilerin, sonra kentin, daha sonra da bütün bir toplumun… Onurunuzu kaybettiğinizde ise yaşayan birer ölüye dönüşürsünüz. Her türden kötülüğü hak eder ve içselleştirmeye başlarsınız.
Kişileri işlediğini söylediği gasp suçlarında cezalandıran devlet, kendi işlediği gasp suçunun cezasızlığıyla ömrünce yaşayamaz. Yüzleşmesi ve hesap vermesi gerekir.Aksi durumda güvenirliğini, inandırıcılığını ve geleceğini kaybeder. Onurumuz çiğnendi. İade edilmesi gerekir. Bu iadenin günlerce sürecek etkinliklerle bütün insanlığa ilan edilip, duyurulması gerekir.Bu kara lekenin izleri o zaman silinebilir.
Ellilerin ruhu aramızda dolaşmaya başladı. Ürkmeye başlıyorum. Korkuyorum.
O ruh; çağdaş, aydınlık, bir ruh olmaktan uzaktı.
O ruh; karanlığın tohumlarının atıldığı, cehaletin kutsanmaya başladığı, tarikat ve cemaat gibi akıl dışı oluşumların zafer nidaları atmaya, küçük Amerika rüyalarıyla umutlarımızın çalınmaya, yalanın olağanlaştığı, baskının, sansürün sıradanlaştığı,muhaliflerin ötekileştirilip düşmanlaştırıldığı, hamasetin normalleştirildiği, emperyalist devletlerin bekçiliğinin perçinleştirildiği… çağdaşlıktan uzak bir ruhtur.Yetmiş yıl öncesinin kötü ruhunu yeniden aramıza çağırmayın. Uzak olsun. Geleceğe ilişkin aydınlık, ışıklı bir yolculuğunuz varsa devam edin. Aksi durumda o ruhunuzla birlikte yaşama isteğinizi sakın bana bulaştırmayın.
“Söz milletindir “ hamasetiyle de beni gereksiz yere yormayın. Söz hiçbir zaman milletin olmadı ve bu sistemle de olma olasılığı yoktur. “Seçim diye bir şey yoktur! Çünkü siz onları seçmiyorsunuz; onlar kendilerini size seçtiriyorlar!
“Mevcut üretim biçimi ve üretim ilişkileri yapısıyla “sözün millettin” olması söz konusu değildir. Sistemin doğasına aykırıdır. Bu nedenle seçimler bir aldatmacadır. Seçimler, kötülüklere “milleti” ortak etme dışında bir anlam taşımıyor. Sandığınız kadar ahmak değiliz. Ahmaklar sürüsünü palavralarınızla avutup, coşturup,oyalayabilirsiniz. Ancak, benden uzak durun. O ruh, şehrimin onurunu elinden almıştı. Sizin onu iade edecek cesaretiniz ve gücünüz var mı?..