BİR AŞKIN SONSUZLUĞU

En tatlı şarkılar en acı duyguları dile getirenlerdir.”

Shelley

Karaköy’de Kemeraltı Caddesiyle Yüksek Kaldırım arasında uzanan, parke taşla döşeli nefes kesen dik bir yokuş var. Sonbaharda kızaran yapraklarla bir başka görüntü yansıtır burası! Zira sonbahar, her zaman hüznü ve terk edilmişliği çağrıştıran bu yokuşla bütünlük sağlar. Çok şey barındıran; tarihi ve hüzünlü sonbaharın yakıştığı bir İstanbul sokağıdır Alageyik Sokak… 

Sokağın sol girişindeki yapı, devasa demir kapıyla kapalıdır. Bu demir kapı, ardında büyük acıları saklar. Evet, bu sokak, yani Zürafa Sokak; İstanbul’un genelev sokağıdır ve o sokakta ne acılar, ne gözyaşları, ne dramlar gizlidir! 

***

Hakan, genç ve dinamik bir delikanlı… 1960’lı yıllarda İstanbul’da yaşamını sürdürür. İnsanlara dostça, yardımsever ve hümanist yaklaşım gösterir. Bu tür davranışlarından dolayı seveni çoktur. Toplumda belirgin bir yeri vardır. Her zaman karşı cinsin ilgisini ve sevgisini de çekmeyi başarır. 

Bir akşamüstü adımlarına hâkim olamaz. Adı geçen yerdeki demir kapıdan giriş yaparak içeriyi adımlar. Vitrinde ‘Gel… Gel…” davetinde bulunanları bir bir inceler. Sonra bir kapıdan adımlarını içeri atar. Bir bayanla kısa konuşması sonrasında: “Gongagül, konuğumuzla ilgilenir misin!” sesleri salonda yankı yapar. Gülen yüzlü, endamlı ve sempatik tavırlı GoncagülHakan’ı odasına götürür. Uzun zaman ayrılan sohbet eşliğinde birliktelik sürer. Renklerin dans ettiği ortamda gramofonda dönmeye başlayan plakta Zeki Müren’in sesinden odaya yayılan ‘İsyankâr’ şarkısı da ortama ahenk katar.


Gördüğüm rüya mı gerçek mi bilmem
Elden ele gezen güle dönmüşsün
Saçların tarumar, gözlerinde nem
Ateşe benzerdin, küle dönmüşsün.


Birçok arı gelmiş tatmış tadından
Niceleri konup uçmuş dalından
Hiç eser kalmamış eski halinden
Kara damga yemiş pula dönmüşsün.


Bir zamanlar bana seninim derdin
Ne kadar yalvarsam gülüp geçerdin
Ben senin uğruna ömrümü verdim
Daha evlenmeden dula dönmüşsün
.

Söz: Rıfat Erdoğan Ünver
Müzik: Şekip Ayhan Özışık

Okuyan: Zeki Müren

 (O yıllardaki yasalara göre: Bir bayanın eşi dışındaki bir erkekle birlikte olduğu saptanırsa doğrudan geneleve gönderilir. Goncagül, bir doktor eşi… Ne ki anılan suçu işler ve soluğu o evlerde alır.) 

GoncagülHakan ikilisi çokiyi anlaşır ve mutlu olurlar! Zaman zaman birliktelikleri sürer. Sevgi önünde engel tanımaz. Goncagül, Hakan’a sırılsıklam âşık olur. Hakan da onu çok mu çok sever! 

Anadolu’dan İstanbul’a gelen Deli Rüstem adlı belalının yolu da demir kapıdan içeri düşer. Goncagül’ü beğenir! Birlikte olurlar. İster istemez, kimi günlerde beraberlik sürer. Onu beğenir. Kendi eşi olsun ister! Tüm gücünü kullanır, alıp kendi iline götürür ve evinin kadını yapar. 

Aradan uzun zaman geçer. İstanbul buram buram Goncagül’ün burnunda tüter. Rahatsızlanır, Anadolu’da tedavisi sürerse de iyileşmez. İsteği doğrultusunda İstanbul’a getirilerek bir hastaneye yatırılır. 

Bir gün Hakan’a memleketinden çok değer verdiği sırdaşı, arkadaşı İsa’dan telefon gelir: “Size güvendiğim için birisini gönderiyorum. Eşi hastanede yatıyor.  Yardımınıza ihtiyaçları var. İlginizi esirgemezseniz sevinirim!” Der. Birkaç gün sonra ofisine görüşmek amaçlı birisi gelir: Kendisini kısaca tanıtıp:   “Eşinin hastanede rahmetli olduğunu, ekonomik gücünün olmadığını, İstanbul’da toprağa verilmesini!” ister. 

Hakan, yakından tanıdığı mezarlıklar müdürüne telefon ederek yer ayrılması ricasında bulunur. Olumlu yanıt alır. Deli Rüstem ile birlikte giderek hastanenin gerekli giderlerini öder ve cenaze morgdan alınır. Hazırlanmış olan mezara defnedilir! Sonrasında rahmetli için gerekli yükümlülükler bir bir tamamlanır, kalabalık davetli topluluğuna da yemek verilir.

 Aradan kısa bir süre geçtikten sonra İsa tekrar Hakan’ı arar. Hakan ile kısa konuşmaları sonrasında, rahmetli olan o kadının Goncagül olduğunu açıklar! Hakan, iyice şaşırır! Beyninden vurulmuşa dönme olayını yaşar! Canlanan anıları, film şeridi görünümünde gözlerinin önünden geçer! Yine bir rastlantı olarak yaptığı iyilikten trajik bir mutluluk duyar! İster istemez dilinden “Bir Aşkın Sonsuzluğu” sözcükleri dökülür! 

Sessizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda engel olamadığı gözyaşları eşliğinde ezberinde olan aşağıdaki duygusal ve anlamlı şiiri seslendirir!               

Unuttum

Seni sevdiğim zamanlarda

Sevda gönlümde hevenk hevenkti

Güzel bir kadındın amma

Gözlerin ne renkti?

Unuttum...

Başını göğsüme dayadığın an

Saçların ne kokardı?

Ve ilk defa karşılaştığımız akşam,

Üstünde hangi elbisen vardı?

Unuttum...

Hiçbir şeyi unutmayacağımı sanırdım.

Aşk ne tatlı

Ne yalan şeydi

İsmin neydi?

Unuttum...

Şemsi Belli