-- Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir.

-- Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.

      M. K. Atatürk

 

                          ***

 

Elden bırakmaksızın içselleştirilerek okunacak 232 sayfalık Cevat Şenol’un özenerek kaleme aldığı bir yapıt…

 

(Arka kapak yazısı aşağıda olup kitabı özetler niteliktedir.)

 

Atatürk`ün Son 100 Günü

 

Atatürk daha önce de bazı rahatsızlıklar geçirmiştir. Ancak onu esas sarsan, sonunda onu ölüme kadar götürecek olan bir karaciğer rahatsızlığı olan "siroz"dur. Ama sirozun başlangıcını doktorlar 1936 yılına kadar götürürler. Çünkü halsizlik ve yorgunluk Atatürk`te o yıllarda görülmeye başlar. Hastalığın gerçek belirtileri 1937`de ortaya çıkar. Gittikçe sıklaşan burun kanamalarını, vücutta kaşıntılar izler. Ne var ki, bu kaşıntılar değişik nedenlere bağlanır, hatta 1937 sonbaharında karıncaların bastığı Çankaya Köşkü`nde yoğun bir karınca savaşı bile yapılır.

 

Doktorlar, Atatürk`teki belirtileri görmelerine rağmen doğru teşhis koyamazlar ve hastalığın ilerlemesine neden olurlar. 11 Kasım 1923`te Çankaya`da öğle yemeğinden sonra göğsünde ve sol kolunda ağrı hisseden Gazi`yi ve eşi Latife Hanım`ı orada tesadüfen bulunan Dr. Refik Saydam tedavi etmiş ve Atatürk`ün krizi atlatmasını sağlamıştı. Cumhurbaşkanı iki gün sonra, 13 Kasım 1923`te bir kriz daha geçirince, Prof. Dr. Neşet Omer, Ankara`ya çağrılmış ve Atatürk ile Latife Hanım`ı tedavi etmiştir.

 

İstanbul Üniversitesi`nden Prof. Dr. Neşet Omer (İrdelp) rahatsızlığın çok çalışmaktan, yorgunluktan kaynaklandığını, alkolü, tütünü, kahveyi azaltması, dinlenmesi gerektiğini, bu dinlenmenin Akdeniz sahillerinde yerine getirilmesinin iyi olacağını ifade etmişti. 28 Mart 1938`de, Ankara`ya gelen Dr. Fissenger, Atatürk`ü muayene eden ve karın kısmında az miktarda da olsa su toplandığını belirtti. Dr. Asım Aral ve Neşet Ömer beylere durumu açıkladı ve hastanın istirahat etmesini önerdi. Dr. Asım ifadesine göre Türk doktorları, Atatürk`ten çekindikleri için her şeyi olduğu gibi Atatürk`e söyleyemiyorlardı. 30 Mart 1938`de, Atatürk`ün sıhhatinin endişe verici olmadığı ve bir buçuk ay istirahat edeceği açıklandı.

 

8 Haziran 1938`de, Prof. Dr. Fissenger tekrar Türkiye`ye gelip, İstanbul`da Savarona Yatı`nda Atatürk`ü muayene etti ve 10 Haziran 1938`de gerekli direktifleri verdikten sonra ayrıldı. Atatürk bu rahatsızlığı arasında Hatay sorunu ile çok ilgilenir. Hatta 19 Mayıs 1938`de hasta hasta Mersin`e, İskenderun`a gider. Adana`da güneş altında Türk ordusunun geçit törenini izler. Atatürk, Mersin dönüşü Ankara`ya uğrar. Ankara`da fazla kalmaz, 27 Mayıs günü İstanbul’a gider.

 

Dr. Reşat Belger`in ifade ettiği üzere, Atatürk`ün hafızasında bir zayıflama olmamıştır. Oysa bunun tersini ortaya atanlar vardı. Ancak, durumu iyi değildi ve Fissenger de durumu iyi görmüyordu. Eylül sonlarına doğru Atatürk`te kımıldayacak hâl kalmamıştı. Hâlsizliğinden sigarayı parmaklarının arasında tutamıyordu. Atatürk, ilk kez ağır komaya, 16 Ekim 1938`de girdi.