Kitapçı olmam hasebiyle sürekli kitapla, okurla muhatabız. İnsanımız okuyor, kitabı seviyor, kitap okumanın hayatına artılar kazandırdığını, saygıda kusur etmemesi gerektiğini biliyor.
Kuran-ı Kerim’in evlerimizde Mushaf içinde yüksek yerlerde bulunması bu saygısının ve sevginin tarihi ve kültürel bir miras gibi algılanarak devam ede gelmesinin sonucudur. Bu saygı sadece Kuran-ı kerim için geçerli değildir. İhya, Safahat, Muhammediye, Müzekki’n-Nüfûz, Marifetname gibi diğer tüm kült eserler içinde geçerlidir.
Kitaba, okuyana, âlime, talebeye saygılı, hürmetkâr bir millet oluşumuz sır değildir. Bu konuda yerli ve içsel bir bilince sahibiz. Bu bilinç hala korunmaktadır, hala devam etmektedir. Bu tarihi mirasın bereketiyle insanımız kitaba uzak değildir ve hiçbir zaman da olmadı. Hep okudu, hep talebe olmaya, ilim öğrenmeye, kitapla yatıp kalkmaya azmetti. Bugün dünyanın en çok kitap okunan ülkelerinden bir tanesi Türkiye’dir. Avrupa’nın en büyük kitabevi Türkiye’dedir. Bu bir tesadüf değildir, tesadüflerin bizim medeniyetimizde yeri yoktur.
Ne yazık ki kitaba, âlime ve ilme saygı kadar iyi okurlara sahip olduğumuzu söyleyemem. Kitapçı olarak, işin içinde, mutfaktan gelen biri olarak göğsümü gere gere bu konuda da iyiyiz demek isterdim. Ama ne yazık ki diyemem. Çünkü sadra şifa bir okuma alışkanlığımız yok. Okumak ciddi ve sahih bir eylemdir. Bu eylemin ne yazık ki hakkını veremiyoruz, bu konuda çok eksiklerimiz var. Hakkı verilerek okunmalıdır her ne okunacaksa.
Hem tv izle, hem çekirdek çitlet, hem telefonla oyna, hem de kitap oku! Evet, bu şekilde de belki bir şeyler okunur eyvallah ama bu sorunlu bir okumadır. İbadet hükmüne geçmemiş, tefekkürle buluşmamış, zaman kaybından öte anlam ifade etmemiş bir okuma olarak görüyorum.
Okumaktan maksat bir kitabı bitirmek değildir; anlamaktır, idrak etmektir, yazarın mesajını kavramaktır.
Hafızlığa çalışan bir talebe her gece sabaha kadar Kurân-ı Kerim’i hatmetmeyi alışkanlık haline getirir. Bundan dolayı da sabah derslerine yorgun ve uykulu bir halde gelir. Hocası talebesinin Kuran’ı bu şekilde okumasından razı değildir. Bir gün ona şöyle der:
“Evladım Kuran okumak çok güzeldir ancak hızlı okumak yerine ayetlerin anlamları üzerinde düşünerek okumak çok daha güzel olur. Bu gece ki hatmini yaparken karşında ben varmışım gibi oku!” der.
Talebe her zaman ki gibi ortalık el ayak çekince başlar okumaya. Sabah huzura geldiğinde hocasına Kuranı ancak yarısına kadar okuyabildiğini söyler. Bunun üzerine hocası bu gece de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in huzurunda okuyormuşçasına okumasını tavsiye eder.
Gece olur olmaz talebe Efendimizin huzurundaymışçasına başlar Kuran’ı okumaya. Ertesi gün hocasının huzuruna çıktığında Kuran’ın ancak dörtte birini okuyabildiğini söyler. Hocası durumdan çok memnun kalır ve son bir görev olarak bu gece de Allah’ın huzurundaymışçasına okumasını söyler.
Talebe ertesi gün gözyaşları arasında hocasının huzuruna çıkar:
“Hocam Fatiha Suresinden ‘iyyâke nâ’budu’ya kadar okuyabildim. Devamını okuyamadım. Hayatım gözlerimin önüne geldi “Yarabbi! Sadece sana kulluk yaparım!’ demeye dilim varmadı, utandım kaldım.”
Talebenin gözyaşlarına bir de hocanın gözyaşları eklenir. Allah, Kuran’ın birçok ayetinde tefekkürü salık verir. Çok tefekkür etmemizi emreder. Yüzeysel ve sathî okumaların kimseye faydası yoktur. Hakkıyla okumak, hakkıyla yaşamak gerekir. Bu da ancak aşkla olur.
Okumanın izini gözde değil de kalpte arayanlar ancak aşkı yakalayabilirler. “Aşkınan çalışan yorulmaz” der Neşet Ertaş.
Neyi yaparsak yapalım aşk ile yapmalıyız. Kurtuluş aşktadır çünkü. Biz aşkla sarılmayı, aşkla yaşamayı, aşkla okumayı unutmuşuz. Aşk, sanattır, estetiktir, ruhsal ve zihinsel güzelliktir, arınmadır, aklanmadır, hayat bulmadır. “Dünyayı güzellik kurtarır” der Dostoyevski. Sözlerimizi kalbini aşka kaptıran ve aşkın doruklarında yaşayan bir şaire, Kaygusuz Abdal’a bırakalım:
Eğer dilersen maşuk ile vuslata ermek
Aşka mürit ol, aşkı sen özüne pîr eyle.
Ey sevgili okur! Vuslata, hayra, güzelliğe, huzura ermek istiyorsan seni onaran bir okumayı keşfetmelisin. Bunun yolu Neşet Ertaş’tan ödünçle söyleyelim: AŞKINAN OKUMAK’dan geçmektedir. Gerisi lafügüzaf vesselam.