Gülce, işçi kadınların en küçüğüydü. Asıl adı Rasime’ydi. Sevimli yüzü, sempatik tavırları, güzel sesi ve sürekli gülümseyerek bakması sebebiyle arkadaşları ona Gülce adını takmışlardı.
Fakir bir ailenin çocuğuydu. Özel bir üniversitede yüzde yüz burslu olarak okuyordu. Yazları da harçlığını çıkarmak için çalışıyordu.
Gülce serada çalışmaya başladığı ilk gün kulağının arkasına beyaz bir gül takmıştı. Arkadaşları onun bu güllü halini çok beğenmişlerdi. O günden sonra da Gülce saçına ya da poşusuna bir gül yerleştirir olmuştu. Başındaki örtü kaymış, sarı, uzun saçları dağılmıştı. Örtüyü çekiştirirken, gülü kaydı ve düştü. Gülce, kapkara olmamak için örtüyü yüzünden beri tekrar sardı. Bir tek çağla yeşili, çakır gözleri görünüyordu.
“Gülcem, kuzum, bize bir su versen” dedi Rabia Teyze.
Gülce, hemen fırladı. Parkın başında, eşyalarının olduğu ağacın altına gitti. Su termosunu ve bardağı getirdi. Arkadaşlarına su dağıtmaya başladı.
“Olamaz böyle bir şey! Ne olacak şimdi? Bilgisayar bir türlü açılmıyor. Ne yapacağım? Allah’ım sen bana yardım et. Tüh ya!” şeklinde bir konuşma duydu Gülce. Başını çevirerek sessizce yan masada oturan müşterinin bilgisayarına baktı. Laptopun ekranı karaydı. Müşteri, laptopun tüm düğmelerine basıyor, bilgisayarı evirip çeviriyor ama bilgisayar bir türlü açılmıyordu.
Gülce, suları dağıttı ve işine devam etmeye başladı ama kulağı hâlâ arka masadaydı.
“Şarjı da vardı. Ne oldu şimdi durup dururken.”
“Gülce, şu gülü de yan tarafa dikelim kızım.”
“Tamam, Ayşe Abla.” dedi Gülce. Fısıldar gibi konuştu. Gülce, bilgisayara dikkat kesilmişti. Adam, bilgisayarın tuşlarına kıracak gibi basıyordu.
“Bu bilgisayarı mutlaka açmam lazım yoksa mahvolurum!”
El kaldırarak garsonu çağırdı, arkası işçi kadınlara dönük adam.
“Buralarda bilgisayardan anlayan kimse var mı?”
“Yok efendim.”
“Uuuf, olamaz! Bilgisayarım açılmıyor da…”
“Merkezde bilgisayar tamircileri vardır, onlara gösterebilirsiniz.”
“Teşekkür ederim. Merkez çok uzak, gitmem saatlerimi alır. Burada biraz çalışmayı düşünüyordum.”
Garson gitti. Gülce, bir gölge gibi masada oturan adamın yanına yaklaştı. Elindeki çamurlu eldivenleri çıkardı ve kot pantolonunun cebine sıkıştırdı. Sonra da hiç konuşmadan laptopu aldı ve düğmelerine basmaya başladı. Birkaç dakika sonra da laptop açılmaya başladı.
Yakışıklı delikanlı, bir laptopuna bir de karşısındaki yüzü görünmeyen, sarı yelekli işçi kıza baktı.
“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.” dedi sevinçle “Ben de sizin yaptığınız gibi yapmıştım ama bir türlü açılmadı.”
Gülce, açılan laptopu masanın üzerine bıraktı ve işinin başına döndü. Kirli sakallı genç, ne diyeceğini bilemez bir şekilde “Şey şey” diye kekeledi “Oturmaz mıydınız? Size soğuk bir şeyler ikram etseydim.”
Ama gül diken kızdan hiç cevap alamadı. Masasının üzeri kitaplarla dolu olan adam, başını kaldırdı ve etrafında gül diken kadınlara dikkatlice baktı. Gülce’ye de baktı ama Gülce’min arkası dönüktü. Yerdeki beyaz gülü alarak masasına koydu. Garsonu çağırarak ona bir şeyler fısıldadı. Az sonra garson buz gibi kola dolu bardakları çiçek diken kadınlara ikram etti.
“Biz kola siparişi vermedik evladım.” dedi Rabia Teyze. “Bir yanlışlık olacak.”
“Siz vermediniz efendim, bunlar yan masadaki beyefendinin ikramı.”
“İstemeyiz evladım, sağ olsun.”
Masa da oturan uzun boylu delikanlı kalktı ve işçi kadınların yanına gelerek: “Lütfen kabul edin. Küçük bir ikram sadece.” dedi Gülce’ye bakarak “Arkadaşınıza yardımları için ayrıca teşekkür ederim.”
Rabia Teyze, yakışıklı ve nazik delikanlıyı baştan aşağıya süzdü.
“Önemli değil evladım. Gülce elinden geleni esirgemez.”
Çiçekçi kadınlar işlerini bırakmışlar, kendilerine kola ikram eden yakışıklıyı süzüyorlardı. Bir tek Gülce istifini bozmamış, işine devam ediyordu.
“Gülcem, bilgisayardan iyi anlar oğlum.”
“He ya, Gülce, bilgisayar mühendisidir. Bilgisayarın her bir şeyini bilir” diye konuştu Ayşe Abla.
Hülya, kurnazca gülümseyerek bir delikanlıya bir de Gülce’ye bakarak: “Bilmediğin bir şey olursa sana yardımcı olur.” dedi sonra da konuşmasını onaylatmak istercesine “Yardımcı olursun değil mi Gülce?”
Gülce başını çevirerek kendisine bakan gözlere: “Olurum olurum, sorun değil.” dedi. Genç kızın billur gibi sesi, ışıl ışıl bakan göz bebekleri delikanlıyı büyüledi.
“Tekrar teşekkür ederim.” dedi ve masasına geçti. Aradan üç beş dakika geçmişti ki “Olamaz! Olamaz böyle bir şey! Şimdi de tezimi yazdığım dosyayı bulamıyorum.” diye yüksek sesle sözüm ona kendi kendine konuşuyordu müşteri. “Nereye gitti acaba? Eğer silindiyse mahvolurum. Aylardır üzerinde çalışıyordum. Tezim olmadan doktoramı bitiremem.”
İşçi kadınlar az önce kendilerine kola ikram eden delikanlının konuşmasını dinliyorlardı. Rabia Teyze, Gülce’nin yüzüne bakarak, git, yardım et, anlamında kaş, göz işareti yaptı. Ama Gülce anlamamazlığa vurdu.
Delikanlı kadınların yanına tekrar geldi. Gurubun en yaşlısı olan Rabia Teyzenin yanına yaklaşarak: “Teyzeciğim, sizi de rahatsız ediyorum ama tez yazdığım dosyayı bulamıyorum. Rica etsem, Gülce Hanım bir bakabilir mi?” dedi.
Rabia Teyze, bu nazik delikanlıya: “Bakar evladım, bakar. Gülce’min yapamayacağı bir şey yoktur. Şimdi beş dakikada senin dosyanı bulur, çıkarır.” dedi, gülümseyerek.
Tüm kadınlar, Gülce’ye gitmesi konusunda bakış atıyorlardı. Gülce diktiği gülün etrafına son toprakları attı ve ayağa kalktı.
Ayşe Abla:
“Gülce, ellerini yüzünü lavaboda yıka yavrum.”
“Şu yeleği de üzerinden çıkar Gülce.” dedi Hülya.
Gülce, eldivenlerini, yeleği ve yüzüne sardığı poşuyu çıkardı. Uzun, sarı saçlarını sallayarak hacimlendirdi.
Yakışıklı delikanlı, bir anda karşısında beliriveren güzeller güzeli kızdan gözlerini alamıyordu. Gülce bir peri kızı gibiydi.
Gülce, masaya oturdu ve gözlerini bilgisayar ekranına dikti. O bilgisayara bakarken, karşısındaki genç de ona bakıyordu. Masanın üzerindeki gülü eline aldı, evirip çevirdi, kokladı yakışıklı delikanlı. Yavaşça Gülce’ye doğru uzattı. Gülce, kaybettiği değerli bir eşyayı bulmuşçasına sevindi. “Aaa, bu benim gülüm.” dedi, gülümseyerek.
Çiçekçi kadınlar işlerini bitirmişler ağacın altına oturmuşlar, patronun gelmesini bekliyorlardı. Kafede oturan Gülce’ye ve yakışıklı delikanlıya bakarak kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. Paydos saati gelmişti. Patron geldi, önce kadınların diktiği gülleri kontrol etti. Sonra da memnun bir yüz ifadesi ile “Elinize sağlık, güzel olmuş.” dedi. Kadınlar, küçük pikabın kasasına otururken, patron, Gülce’nin olmadığını fark etti.
“Hani Gülce nerede?” diye sordu.
Rabia Teyze:
“Gülce’nin işi var oğlum, o daha sonra gelecek. Hadi biz gidelim.” dedi.
Hareket eden arabanın kasasındaki kadınlar, gülüşerek Gülce’ye ve yeni damada bakıyorlardı.
Ya toprak ol
Ya da su
Sakın ateş olma (BİTTİ)