Şehrimizde birçoğumuzca önemsenmeyen, değeri bilinmeyen manevi güçleri olarak adlandırdığımız yaşadıkları tarihlerde onları anlayan insanlarla, devletine maddi askeri manevi güç olmuş Horasan Ahmedi Yesevi ocağında pişmiş 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’da görevlendirilmiş Anadolu Erenlerini asla unutmamak gerekir.
Fakat bugün ki tarihlerde maddiyat ve din tacirlerinin, dünyalıklara tapması ile etrafında oluşturdukları insanlara dünyalık mallara paraya daha çok değer vermesi, hırsa kapılan insan oğlu, “nasıl kazanırsam kazanayım!” hırsı ile helali haramı ayırt edememesinin ardından hem kendini, hem de “benden başkası yalan” diyerek bugün ki ülkem içerisinde onlarca örneklerle dolu hayatı yaşamaya başlamışlardır.
Halbuki Anadolu Erenleri Peygamber hayatı yaşamışlar, asla kendilerine çalışmamışlar, vatandaşların, devletinin bekası için hem maddi, hem manevi güç olmuşlar hem de Ulu olmuşlardır.
Allah’a sığınmak adına her yaptıkları işlerde kul hakkını gözetmişler insanlar arasında asla ayrım yapmamışlar, “Gel, ne olursan ol gene gel” diyebilmişlerdir.
“Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür. Gönlü taş olanın, dilinde zehir tüter” ne kadar tatlı konuşsa da onların sözleri savaş gibidir. Gönlünde aşk ateşi olan kişi yandıkça mum gibi yumuşar. “Eline beline diline sahip ol. Kalbini kapını anlını açık tut. Harama bakma,
haram yeme, Haram içme. Doğru, sabırlı dayanıklı ol. Yalan söyleme. “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir” veciz ve anlamlı sözlerle bizlere yol gösteren olmuşlardır.
Bizler kıymet bilmez olduk; tarihimize, geçmişimize yabancı olduk unuttuk. Televizyon kanallarında bize gösterilen yalan senaryolarda dünyaya inanarak onlar gibi olmak için yalan, hayata inananlardan olduk.
Hz Ali ne demişti: “Ahlakın ahlaksızların elinde oyuncak olduğu bir toplumdan hayır beklemeyiniz. Dil pek keskin bir kılıçtır, kan akıtmadan can yakar.”
İşte kısaca örneklediğimiz gibi bizler kendi değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Bu yazdığım sözler dünyadaki bütün sular, denizler mürekkep olsa bütün ağaçlar kalem asla yaz yaz bitmez. Bizler kendi değerlerimize sahip çıkmalıyız, okumalıyız, anlamalıyız, onlar gibi yaşayan olmalıyız. Hain değil vatan aşkı için yanan olmalıyız.
Gel gör ki Kırşehirimizde olan buram buram tarih kültür alınacak onlarca ders kokan tarihi büyüklerimize ve onların meftun olduğu yapılarımıza sahip çıkmıyoruz, sorgulamıyor araştırmıyoruz. Yetkili ağbilerin açıklamalarına inanıp konuşur yazarsam bana yanlış bakarlar diye korkuyoruz.
Şehrin merkezinde 12 yüzyıl eseri olan Cacabey Medresesini, Melikgazi Kümbetini, Kaya Şeyhi’ni, Kümbet Baba Türbesini, Aşıkpaşa Türbesini, Ahmed-i Gülşehri Türbesini, Süleyman Türkmani Türbesini bakım onarımlarını yapmıyor yapılması için vermiş olduğumuz sözleri takip etmiyoruz.
Kayseri Anıtlar Bölge Müdürlüğünü geçemiyoruz. Kırşehir garip şehirlik unvanını çevre illere göre bırakmıyor, bıraktırmıyorlar. Şehrimin güzellikleri konusunda yapılması gerekenler, kalkınma, okuma, sanayi, ticaret için ne yaparız, neler yaparsak daha vasıflı şehir oluruz düşüncesinde olmak zorunda olanları görmedim, duymadım, bilmiyorum demekle yetiniyorlar. Siyaset hep bu şehre zarar vermiştir. Fakat demokrasi gereği siyasetsizde olmuyor.
Resmi kurumlar iş yapma konusunda çok geç kalıyorlar, resmi prosedürler aşılmıyor, devlet kurumlarına atanacak, görev yapacak insanlar bile liyakate önem vermeden ataması yapılarak adeta siyasetin hizmetkârı olma yönü seçiliyor, şehrimiz insanımız zarar görüyor.
Kırşehir’in tarihi, kültürü, sanayisi, ticareti yetişen okuyan nesli ile yeniden yapılanmaya, tarihi dokusunun ve topraklarında yatan Anadolu erenlerinin sözleri yaşamları hizmetleri ile bir daha bilinmesi gerekiyor.
Çok geç olmadan bu işleri yapacaklar kimlerse artık ayağa kalkma vaktidir deyip ellerini değil yüreklerini ortaya koymaları gerekiyor. Bu şehirde ilmin irfanın çalışmanın öğrenmenin dumanının tütmesini istiyor saygılar sunuyorum.