Siyasetin doğası gereği yorum ve eleştirilerimi daha çok iktidar ekseninde yapıyordum. Ancak muhalif hareketin son zamanlarda ciddi tartışmalara neden olan bazı çıkışları nedeniyle analiz ve değerlendirme merceğimi bu hafta muhalefetin, özelikle de 6’lı masanın üzerine tutmak istedim. Zira elimden geldiğince tarafsız olmam, her siyasi partiye eşit uzaklıkta olmam nedeniyle muhalefetin de yanlışlarını hiç tereddüt etmeden yazıyorum.
Aday belirlemek için sürekli toplanıp elle tutulur ve dişe dokunur hiç bir bildirge sunamamaktan muzdarip olan ve bu yönde toplumsal tepkiyi her toplantı sonrası an be an daha da artıran muhalif hareketin 6’lı masası iktidara karşı adayını açıklamak, bir seçim rüzgârı oluşturmak, seçmende altılı masaya güveni artırmak gibi seçime yönelik çalışmalar şöyle dursun aksine gerek Anayasa madde 66’daki Türklük kavramı, gerekse kontrol edilebilir bir Cumhurbaşkanı projesi gibi tartışmalarla hızla güven kaybetmekte, hatta seçime doğru Cumhur İttifakı lehine çalışıyor atmosferi yaratmaktadır. MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin geçenlerde altılı masaya yaptığı bir çağrıyla “gelin hep beraber Sayın Erdoğan’ın adaylığı etrafında birleşelim” demesi de altılı masanın son skandallarına şöyle bir baktığımızda aslında öyle çok da ütopik veya fantastik görünmüyor (!)
Altılı masanın son zamanlardaki kriz yaratan ve tartışılan meselesi önce DEVA Partisi’nin başlattığı Anayasa’nın 66. maddesinde yer alan ‘Türklük’ tabirini kaldırmak istediğini açıklaması olmuştu. Anayasa'nın 66. maddesinde “Türkiye Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” şeklinde bir hüküm vardır. Önce bu hükmün derinliğini bir anlamaya çalışalım. Anayasa Madde 66 ile Türklük kavramını Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olmaya bağlamış, Türklüğü herhangi bir ırk, dil, din, mezhep farklılığı gözeterek tarif etmemiştir. Buradaki “Türk’tür” kavramı ile anlatılmak istenenin bir ırk değil de “Türk Milleti” olduğunu görmek gerekir.
Türkiye’de Devleti topraklarında yaşayan insanlar ortak bir vatandaşlık kimliği ile tanımlanmıştır. Vatandaşlık tanımının toplumun her kesimindeki farklı ırk, dil, din veya mezhebe sahip vatandaşlar tarafından benimsenmesinin istenilerek herkesi temsil ettiğine inanması amacıyla ‘Türklük’ tabirinin buna engel olduğu ve değiştirilmesi gerektiğini öne sürmek gerçekçi ve iyi niyetli bir tutum değildir. DEVA Partisi bu çıkışı ile ancak ayrılıkçı düşünce ve hareketleri cesaretlendirmiş, bu cenahtaki insanlara göz kırpış olmakla kendince HDP tabanındaki bir kısım insanları kazanacağını hesaplarken esasında altılı masayı destekleyen pek çok Ülkücü ve Milliyetçi düşüncedeki insanı kaybetmeyi önemsememiş, altılı masaya güveni sarsarak aslında çok büyük zararlar vermiştir.
Altılı masa bir muhalif rüzgâr dahi yaratamamış, seçime birkaç ay kala adayını dahi belirlememiş bir de bunların üstüne Anayasa’daki Türklük kavramına karşı tavır alarak adeta altılı masayı nasıl daha da bitiririz tarzı bir haleti ruhiye ile adeta gizli adayları Sayın Erdoğan gibi davranmıştır. Bu tartışmayı yaratanın ise oy oranın yüzde 1 olup olmadığı dahi müphem bir partinin olması ise daha trajik komik bir hal almaktadır. Hülasa Anayasanın 66. maddesini “Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olanlar, ırk, dil, din, mezhep gibi farklılıklara bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını oluştururlar” gibi düzenleme tekliflerinde bulunarak Türklük tanımını ortadan kaldırmak istemek Türk Milletinde geri tepecek, teklif edeni de etrafındakileri de seçimlerde başarısızlığa uğratacak bir girişimdir.
Anayasa ve Türklük üzerine süren tartışmaların ateşi sönmeden altılı masanın 10. Toplantısı sonrası Gelecek Partisi genel başkanı Ahmet Davutoğlu devlet idaresine ilişkin sundukları proje ile çok önemli bir tartışmayı başlattı. Altılı masanın Cumhurbaşkanı kukla bir başkan mı olacak şüphelerini artıran bir açıklamaydı bu! Ahmet Davutoğlu şunu söylemişti:
“Altı lider veya bunlardan biri cumhurbaşkanı adayı olursa 5 lider başkan yardımcısı mı olacak? Bu konuyu netleştirdik. Alınacak roller tek tek spesifik roller değil ama kurumsal olarak cumhurbaşkanı ve yardımcılarının ortak süreçle, imza yetkisiyle, karar süreçlerindeki yetkisiyle cumhurbaşkanı ve yardımcılarının ağırlıkta olacağı bir yapı olacak. Cumhurbaşkanı dese ki 'Ben kendi düşüncemi uygulayacağım.' Çatışma çıkar. Biz o zaman çıkarıp diyeceğiz ki 'Bak biz burada usulü koymuşuz, burada karar şöyle alınacak.' Cumhurbaşkanı önemli bir kuruma atama yapmak isteyecek, tek başına, 'Bir dakika diyeceğiz, yok. Kim, nedir bu önemli kurumlar? Devletin üst düzey güvenlik ve ekonomi kurumlarına ortak atama yapılacak yani hepimizin imzasıyla. Dese ki 'Yok ben şunu arkadaşı atıyorum.' 'Bir dakika, baştan konuşmuştuk, evet senin cumhurbaşkanı olarak yetkin olabilir ama bizim kurallarımız bu.' Bu metin burada var.”
Dikkat edilirse Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, seçilecek Cumhurbaşkanını denetlerken genel başkanların ellerindeki metinleri öne süreceklerini savundu. Zira bu zaten başka türlü olamazdı çünkü Anayasa’nın 104. Maddesi Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini belirlemiş olup aksi hali ancak Anayasa değişikliği ile mümkün olabilir. O sebeple 6’lı masa başkanları aralarında imzaladıkları protokol ile güveni dayalı metine sadık kalacak bir Cumhurbaşkanı seçeceklerini ifade etmek durumunda kaldılar.
Diğer liderler, gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Akşener, bu güdük yönetim anlayışı çıkışına açıklık getirebilmek için çok çırpındılar; yok bu kabine gibi bir şey, yok aslında bu imza yetkisi olanlar Cumhurbaşkanı yardımcıları olacak, yok bu Cumhurbaşkanı yardımcıları bizzat 6’lı masadaki partileri genel başkanları olacak gibi…
Neresinden bakarsanız bakın milletimize hiç güven veremiyor. Anayasamız Cumhurbaşkanı yardımcılarına bir sınır getirilmiyor esasında. Cumhurbaşkanı atama yaparken bir yardımcısına ekonomiyle ilgili işleri verebilir, birine eğitim politikalarını verebilir, böylece iş bölümü sağlayabilir elbette. Ancak Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı kararnameleri ya da atamalar gibi konularda yetkili tek kişi olarak cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı yardımcılarının bu konularda imza yetkisi anayasaya göre yoktur, Anayasa değiştirilmeden de bu yetki verilemez.
Ülkeyi yönetmesi için seçilecek Cumhurbaşkanı bizim kontrolümüzde yönetecek iması veren bu 6’lı masa projesi her şeyden önce güdük ve kaos sinyallerini veren ama sala güven vermeyen bir yönetim anlayışı vaadi olup milletimiz nezdinde de kabul görmeyecektir. Muhalefet geçmişte sıkça Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değiştireceklerini, eski parlamenter sisteme güçlendirerek tekrar döneceklerini vaat etmişti. Ancak gelinen noktada vaat edilen şey açıkça bir tür “Güçlendirilmiş Koalisyon Sistemidir”. Muhalefetin hali hazırda 6’lı masa denilen oluşumunda CHP ve İYİ Parti dışındaki partilerin yüzde 1 veya 2’lik partiler olduğunu biliyoruz. Bu partilerin eşit hak ve yetki ile Cumhurbaşkanını denetleyecek olması asla kabul edilemez. Milletin yüzde 51 oyunu alıp seçilecek bir Cumhurbaşkanının üzerinde yüzde 1’lik bir partinin genel başkanının “Demokles’in Kılıcı” gibi denetleyici ve hatta yönlendirici güç olarak yer edinmesi ne hukuken ne vicdanen ne de siyaseten kabul edilir bir sistem önerisi değildir.
Muhalefetin 6’lı masası bu vaatlerine gelen eleştiri ve tepkilerin farkına varmış olmalı. Zira bu eleştirileri ‘bu demokrasidir, azınlığın da sesinin çıkmasıdır, kabine türü yönetim ile aynıdır’ gibi süslü sözlerle aşmaya çalışması karşılık bulmamıştır, bulacak gibi de değildir. Seçilecek bir Cumhurbaşkanının arkasında gölgede yönetmek için adeta pusuda parti başkanlarının bulunması doğru bir öneri değildir, bu tartışma muhalefetin 6’lı masasına büyük güven ve oy kaybettirmiş, Cumhur İttifakı da büyük bir seçim avantajı yakalamıştır. Ayrıca 6’lı masanın seçime 3-4 ay kalmış olmasına rağmen halen bir Cumhurbaşkanı adayı ortaya çıkarmamış olması da büyük bir handikap, büyük bir olumsuzluktur. Aday ne zaman çıkacak da, memleketi gezecek de, kendisini kabul ettirip hali hazırdaki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın yerleşmiş ve kalıplaşmış liderlik karizmasını geçecek de gibi endişeler elbette yabana atılır şeyler değildir. Altılı masanın altındaki HDP sancısını ise ileride başka bir yazıda ayrıca detaylıca ele alacağım.
Yukarıda izah etmeye çalıştığım hususlara genel bir bakış attığımızda akla gelen ve sosyal medya hesabımdan da daha önce yaptığım bir ironi paylaşımım ile bu yazımı bitiriyorum:
“6’lı masa Erdoğan’ın kazanması için elinden geleni yapıyor, demek ki onların gizli adayı da Erdoğan’mış(!)”