Güvenemem servetime malıma
Ümidim yok bugün ile yarına
Toprak beni de basacak bağrına
Adaletin bu mu dünya?
Geçmişi çok eskilere dayanan çok sevdiğim türküdür. Aslında sadece bir Türkü değil, insanlara hele ülkemiz insanlarına çok şeyler anlatan türküdür ama bizler sadece türkü olarak dinledik, ne demek istediğini anlamadık. Tıpkı Çanakkale’de Şehit olan on beş yaşındaki askerler için yazılmış olan “Hey on beşli, on beşli“ ezgisini oyun havasına çevirerek düğünlerde, eğlencelerde oynadığımız, şehitlerimizin kemiklerini sızlattığımız gibi.
Doğup, büyüdüğüm Kırşehir Aşıkpaşa Mahallesi, Özbağ Sokak’taki evimizde Allah rahmet eylesin annem “Daima iyi olun, kötü olmayın, kötünün belasını Allah verir, iyiler her zaman kazanır, ilahi adalet mutlaka tecelli eder“ gibi sözlerle büyüttü bizleri.
Annemin bizlere söylediği bu sözlere yürekten inanarak büyüdüğüm için her zaman iyi olmayı, iyilik yapmayı ve başkalarına zarar vermemeyi ön planda tuttum. İnsana insan olduğu için değer verdim, insan olduğu için saygı duydum. Oysa okuyup, büyüyüp, iş hayatına atıldıktan sonra her türlü kötü ve adaletsiz insanların yaptıklarına şahit oldum ve bu dünya öyle annemin anlattığı gibi iyilerin kazandığı dünya değil, aksine kötülerin kazandığı, adaletin olmadığı dünya dedim.
Tabi bu görüşe sahip olana kadar bayağı darbe yedik, çile çektik, dikenli, çamurlu, virajlı, yokuşlu yollardan geçtik, uğramadığımız haksızlık kalmadı.
Sizce bu dünyada adalet var mı?
Sizleri bilmem, bana göre, bu dünyanın adaleti var ama insanların adalet yok! Allah dünyayı yaratırken gece ve gündüzleri eşit yaratmış ama insanlar yok etmiş dünyadaki adaleti.
Eğer insanlara kalsaydı güneşi daima kendine çevirir, diğerlerini karanlıkta bırakırdı.
“Rabbena, hep bana!” sözünde olduğu gibi yağmuru hep kendi tarlasına yağdırırdı.
Yapar mı, yapar. İnsan bu, birinden nur akar birinden kir ama hiç nur akanını görmedim.
İnsanların adaleti olsaydı; bu dünyanın temyizi olan öbür dünyada Allah’ın Mahkemesi Mahkeme-i Kübra’ ya gerek kalmazdı. Orada boynuzsuz koyun, boynuzludan hakkını alacaktır, ama bu dünya da güçlüysen hakkını alırsın, güçsüzsen avucunu yalarsın.
Dünya ülkelerine baktığımızda; iki büyük dünya savaşının “Benimki benim, seninki de benim olacak!” anlayışı yüzünden çıktığını görmekteyiz.
Bu hal, bugün de aynen devam etmektedir. Orta doğunun kan gölüne çevrilmesi, milyonlarca Müslüman’ın öldürülmesi bir o kadarının da vatanlarını terk etmesi, “Benimki benim, seninki de benim olacak, ben Petrolü severim“ düşüncesindendir.
Maalesef büyük balığın küçük balığı yuttuğu, adaletin olmadığı kötülerin kazandığı bir dünya bu.
Adetten, insan haklarından, özgürlüklerden dem vuran kendilerini medeniyetin beşiği ilan eden ülkeler; Alaska'da buzullara sıkışan balinaları kurtarmak için seferberlik ilan edip, balinaları kurtarırken, menfaat, çıkar ve petrol için gözünü kırpmadan milyonlarca insanın öldürülmesine, sakat kalmasına, vatanlarını terk etmelerine vesile olmaktadırlar.
Afrika’da milyonlarca insan yiyecek ekmek, içecek su bulamadığından ölürken, diğer ülkelerde milyonlarca insanı doyuracak yiyecekler çöpe atılmaktadır.
İşte modern dediğimiz insanlığın geldiği nokta budur ve bu nokta insanlıktan çıkıp hayvan oluşun ve hatta hayvandan daha aşağı bir mahlûk oluşun resmidir.
Hele ülkemizde adaletin yanından geçilmiyor.
Üniversite bitirmişsin, bilgili, kültürlüsün, kaliteli insansın, tuttuğunu koparıyorsun hiç önemli değil ya paran olacak, ya dayın.
Biz de kim siyasi ve maddi olarak güçlüyse, kimin ensesi kalın ise, kimin dayısı varsa adalet onlardan yana oluyor ve onların işleri yürüyor maalesef…
İşe girişlerde, tayin işlerinde onların borusu ötüyor. Bunun örneklerini görmek için çok uzağa gitmeye gerek yok. Kırşehir’de faaliyet gösteren kurumlarda işe alınanlara, makam ve mevki sahibi olanlara baktığınızda görebilirsiniz. Tabi bunlara her dönem iktidarlardan, esen rüzgârdan, açan güneşten taraf olan yalakaları ilave etmeyi unutmamak gerekir.
Ülkemiz adaletsizliğin, eşitsizliğin, hak ve hukukun yanından dahi geçmediği bir ülke. Birileri işlerini bir şekilde yürütüyor, kötüler sürekli kazanıyor.
Birisi zevki âlem peşinde, diğeri bir lokma kuru ekmek peşinde.
Birisinin 43 bin Lira ödeyerek oğlunu askere göndermediği ya da gönderemediği, diğerinin şehit olan oğlunun tabutuna sarılarak “Kuzum affet beni 43 bin liramız olmadığı için seni askere göndermek zorunda kaldım“ diyerek ağladığı ülke Türkiye.
Birisinin pırlanta peşindeyken diğerinin kuru ekmek peşinde olduğu ülke Türkiye.
Bir başkasının günlük değiştirip markalı elbiseler giydiği, bir diğerinin yırtık ayakkabıyla, kabansız, botsuz, şapkasız kışı geçirdiği ülke Türkiye.
Birilerinin “Beş kere umreye, üç kere hacca gittim” diyerek övünürken, kıyafetlerini alamadığı için okula gidemeyen çocukların ülkesi Türkiye.
Zevk ve sefa için binlerce liralar, barlarda, pavyonlarda, sahillerde israf edilirken, ekmek bulmadığı için intihar edenlerin ülkesi Türkiye.
Villalarda oturan baylar, bayanlar kapıdaki güvenlik görevlisine asgari ücret verirken, evinin içerisinde beslediği köpeğine aylık on binlerce Türk Lirası harcayarak özel mamalar, yiyecekler getirdiği, güvenlik görevlisi hasta olduğu için işe gelemeyeceğini söyleyince işten çıkarırlarken, hastalanan köpeklerini özel tedavilerinin yapıldığı ülke Türkiye.
Zenginin ve diğer ensesi kalınların saltanat sürmesi için fakirlerin öldüğü ülke Türkiye.
Türkiye’ de adalet isteyenin elinde istendiği şekle sokulabildiği adalet haline geldi.
Vermiş olduğum örneklerde gösteriyor ki dünyanın değil insanların adaleti yok.
Dünyanın ipi, yani güç zalimlerin eline geçtiği andan itibaren kopmuştur.
Dedik ya, hak güçlünün elinde; güçlü ise zalimin ta kendisi!
Bu dünyanın adaleti?
Ne diyelim; Allah süre tanır, mühlet verir ama asla ihmal etmez!
Zira “Hakkın sillesinin sedası yoktur; bir vurdu mu devası yoktur!”
Yazımı güzel bir sözle bitirmek istiyorum.
“EN GÜÇLÜ İNSANLAR, HERKESE GÜCÜNÜ GÖSTERENLER DEĞİL, HAYATTA NE SAVAŞLAR VERDİĞİNİ BİLMEDİĞİMİZ İNSANLARDIR.“