Yirmi iki yıl önce Gerontoloji Bölümünü kurma çalışmalarına başladığı zamandaki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında benzerlikten çok farklılık dikkat çekmektedir. Türkiye, tarihinin dramatik devriminin artık eşiğindedir. Sadece birkaç yıl içinde, ilk defa Türk toplumu gençlerden çok daha yaşlı insanlardan oluşacak, 50 yaş üstü en büyük nüfus grubunu meydana getirecektir.

Ancak toplumumuz henüz bu radikal devrime hazır değildir. Kamuoyunda, demografik değişime genellikle olumsuz bir çağrışım verilir. Emeklilik alarmı, kuşak savaşı, emekli maaşının çöküşü, yaşlılık ve emeklilik sorunları gibi terimler, günlük tartışmalara egemen oluyor ve yaşlılar grubunun üzerine gri bir gölge düşürüyor.

Hâlâ eski bir inanç egemenliğini sürdürüyor: Herkes uzun yaşamak istiyor, ama kimse yaşlanmak istemiyor. Fakat geleneksel yaşlılık anlayışının kendisi de artık tamamen yaşlanmıştır. Mevcut sorunları göz ardı etmeden şunu kabul edebiliriz: Günümüzün yaşlıları, önceki nesillere göre finansal olarak giderek daha güçlü, fiziksel olarak daha formda ve önemli ölçüde daha sağlıklıdır.

Onlar "genç" düşünür ve hissederler. Bu şaşırtıcı değildir. Çünkü günümüzün yaşlıları, gençliklerinde, önceki nesil yaşlılardan tamamen farklı değerler ve ideallerle büyüdüler. Bugünün 50-65 yaşındakileri, 75-80 yaşlarındaki ebeveyn kuşağının
68-Hareketini gençliklerinde tetiklediklerini ve kültür devriminde rol oynadıklarını hatırlamaktadır.

Banal ama doğrudur: Örneğin 1968'de dünyaya gelen biri bugün 54 ve o zaman 20 yaşında olan biri bugün 74 yaşındadır. Böylece bu nesil, yeni bir yaşlı tipi olarak eski neslin yerini almıştır ve yaşlılığın radikal olarak yeni bir imajını yaratmıştır.

Ancak ekonomi bu gelişmeyi neredeyse suç sayılacak derece ihmal etmiştir. Birçok şirket, uzun yıllar boyunca marka ve ürünleri için özenle genç bir imaj oluşturmuştur ve bugün bile hizmet yelpazesini neredeyse yalnızca genç müşterilere odaklamaktadır. Çoğu şirket için 14 ila 49 yaş arasındaki hedef grup, başarılı ürün konumlandırma için her derde deva gibi görünüyor. Her ne kadar yarının müşterisinin gri saçlı olduğunu neredeyse herkes bilse de, 50 yaşın üzerindeki insanlar potansiyel müşteri olarak hâlâ ihmal ediliyorlar.

Yaşlıların geleneksel imajı nedeniyle, birçok ürün yöneticisi hâlâ yaşlı teriminin yaşlılık kokan şeylerle çağrışımlar uyandırdığını düşünüyor. Yaşlılar için ürünler söz konusu olduğunda, birçok kişi ilk başta sadece yapışkan krem, destek çorapları, keçeli terlikler, idrar tutamama veya merdiven asansörü gibi terimleri düşünür. Yeni yaşlıların sadece daha genç bir görünüme sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda önceki nesillere göre daha aktif ve daha canlı bir tüketici davranışına sahip oldukları sıklıkla unutulmaktadır. Bu nedenle şirketler için hızla büyüyen çekici bir hedef grubu temsil ediyorlar. Yaşlılık algısında bir paradigma değişikliği bu nedenle yalnızca toplumda değil, ekonomide de kesinlikle gereklidir. Gelecekte yaşlıların gereksinimlerine ve ihtiyaçlarına yönelik ürün ve hizmetlere daha fazla talebin olması demografik gelişimin kaçınılmaz bir sonucudur.

Bu nedenle yaşlanan toplumun henüz kullanılmayan ekonomik potansiyelini kullanmak şirketlere kalmıştır. Demografik potansiyel geri dönüştürülemez.